AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Devrim devrim... Nereye kadar?

Herkes 17 Aralık'ı konuşuyor. Bu yazı da, doğrudan AB'yle ilgili olmasa da, bir şekilde oraya bağlanabilir. Birçok yazar, Türkiye'nin o eski Türkiye olmadığını, 17 Aralık'ta çıkacak kararın "medeniyet yolunda ilerlemek için önemli bir fırsat" sunduğunu/sunacağını yazıyor.

Şu "medeniyet yolu" ifadesine ihtirazi kayıt düşüp öyle devam edelim:

Doğrudur.

Türkiye o eski Türkiye değil. Birçok bakımdan gelişti, değişti, dönüştü. Henüz "ideal" noktada bulunmasa da, "demokratik standartlar" bakımından hayli mesafe katetti. Dolayısıyla, böyle bir Türkiye'de eski tartışmaların, eski alışkanlıkların, eski anakronik yaklaşımların da pek bir anlamı kalmadı.

Bunu niçin anlatıyorum?

Geçen gün, televizyonda, değerli kültür ve müzik adamı Zülfü Livaneli'yi üniversite öğrencileriyle hasbihal ederken izliyorum. Livaneli'yi her zaman izler ve dinlerim. Şarkılarını da beğenirim. Şarkılarında (galiba Fikret Kızılok hatırlatmıştı) "yürü-hü-yorum gece gündüz" gibi prozodi harikalarına yer verse de, önemli bir müzik adamı, sözü dinlenir bir aydın ve entelektüeldir. Otodidakttir. Okullu değildir. Kendi kendini yetiştirmiştir. Bunu kabul etmekte zorlansa da, birçok okullu aydını cebinden çıkaracak donanıma ve bilgi birikimine sahiptir.

İyi de bir adamdır.

Fakat, bu iyi ve birikimli adam, bazen bizi şaşırtan, üzen, daha doğrusu sahip olduklarıyla bağdaşmayan işler yapıyor. Nasıl derler? Fazla duygusal ve rüzgara açık...

Bir dönem "liberal-sosyalist", bir dönem "statükocu-kemalist" olarak çıkıyor karşımıza. İki yıl öncesine kadar, "CHP'nin kurtuluşu özgürlükçü, demokrat, Türkiye'de bütün kesimlerin kardeşçe yaşamasını öneren ve AB'ye yönelen bir yapıdadır" diyordu ve süreç içinde (Kürt ve din hareketlerine karşı) Türk milliyetçiliği ve cumhuriyet refleksine kayan partisini suçluyordu. Bu görüşleri "dışarıdan" takdir de görüyordu.

Fakat, ne olduysa oldu, birden dönüştü ve aslına rücu etti.

Şimdi şuçlamalarının odağına, "Türkiye'yi hızlandırılmış şeriat trenine bindirmek isteyenleri" yerleştirmiş durumda. Bunlar (yani Türkiye'yi hızlandırılmış şeriat trenine bindirmek isteyenler) Avrupa Birliği'nin istediği demokratikleşme sürecini "laik cumhuriyeti yıpratma ve yıkma manivelası" olarak kullanıyorlarmış... Bu sinsi plana topyekûn karşı çıkması gereken "aydınlık kesimler" ise gaflet içinde birbirleriyle kavga ediyorlarmış.

Hakkını yemeyelim; AB konusunda o kadar da "münkir" bir çizgide değil. Elbette bu süreci destekliyor ve Türkiye'nin mutlaka birliğe üye olması gerektiğini savunuyor. Fakat, eski alışkanlıklardan, yani "anakronizm"den de büsbütün kopamıyor.

Bir öğrenci şöyle bir şeyler sordu:

"Türkiye'yi AB'ye almazlarsa ne olur?"

Bir şey olmazdı. İşimize bakardık. Ne yapardık mesela? Atatürk'ün bıraktığı yerden devam ederdik. Yani, devrimleri tamamlardık. Zaten Atatürk devrimlerini yarım bıraktığımız için bu durumda değil miydik?

Hangi durumdaymışız?

Kaldı ki, hangi devrim yarım kalmış, hangisi akim bırakılmış, hangisi yürürlükten kaldırılmış?

Doğal olarak bunlara cevap vermedi.

Livaneli de bilir ki, gerekli reform ve devrimler "İkinci Meclis" döneminde "fazlasıyla" yapıldı... Çok partili sistemin yürürlüğe girmesiyle birlikte "olağanüstü devrim koşulları" daha demokratik bir ortama elverdi.

Yani, akim kalmış, yürürlükten kaldırılmış bir şey yok.

Atatürk de olsaydı, bu kadarla iktifa ederdi.

Etmiştir de nitekim.

"Serbest Fırka" hareketini özendirerek, Türkiye'yi olağanüstü devrim koşullarından uzaklaştırmıştır. Milli Şef dönemi tüy dikmiştir ama, o kadar da "sapma" olur artık...

Demek ki, canı sıkıldıkça "Atatürk devrimlerine" vurgu yapanlar, alttan alta Atatürk'ün istemediği bir vasatı egemen kılmaya çalışıyorlar.


11 Aralık 2004
Cumartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED