BRÜKSEL- Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerin başlamasına dönük beklentisi, 17 Aralık zirvesi yaklaştıkça, herkesi hareketlendiriyor. 'Herkes' deyince sadece siyasî ve diplomatik zevatı değil sivil toplum kuruluşlarını da anlamamız gerekiyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) oluşturduğu, yüzlerce dernek ve vakfın içinde yer aldığı 'Türkiye Platformu' Avrupa'ya güçlü bir mesaj vermek üzere, 24 saatlik bir çıkartma için, dün Brüksel'deydi.

Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül yürüttükleri resmî temasların sonunda 'Türkiye Platformu' üyeleriyle de biraraya geldiler. Platformun Avrupalı konuk konuşmacıları ve sırf bu toplantıyı izlemek amacıyla gelmiş 100'e yakın yabancı gazeteci, hem Türkiye'deki sivil toplumun ortak sesi sayılabilecek 'deklarasyonu' dinlediler, hem de Başbakan Erdoğan'ın kendilerine ilettiği hassasiyetlere kulak verdiler...

TOBB zirveye tam bir hafta kalaya denk düşürdüğü bu etkinliği iyi planlamış... AB, kendisini yalnızca ulus-üstü bir kuruluş olarak tanımlamıyor; neredeyse bütün belgelerinde sivil toplumun önemini de vurguluyor AB. AB raporlarının Türkiye'de bulduğu dikkat çekici eksikliklerden biri de sivil toplumun yeterince örgütlü olmayışı. Buraya kadar gelen 500'ün üzerinde insanı, Türkiye, kendisinin örgütlü sivil toplumunun üyeleri olarak takdim edebilecek durumdaydı.

Başbakanın konuşması da zemine ve zamana olağanüstü uygun düşecek ayrıntılara dikkat edilerek hazırlanmıştı... Tarihî açıdan Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri ve geçmişte oynadığı olumlu rolleri yabancı tanıklıklarla anlattı Tayyip Erdoğan. AB açısından Türkiye'nin üyeliğinin reddinin taşıyacağı olumsuz anlamı da defalarca hatırlatma fırsatı buldu. Görevini bütünüyle yerine getirmiş bir ülkenin yöneticisi olduğu bilinciyle, Avrupa'ya, "Şimdi sıra sizde" mesajını vermeyi de ihmal etmedi.

Avrupalılar açısından Türkiye'nin AB'ye üye olarak alınması çok yönlü anlamlar taşıyacak. 17 Aralık'ta verilecek kararın dünyanın dört bir tarafında yaşayan insanlar tarafından olağanüstü bir dikkatle bekleniyor olması bundan. Ancak, kararın Türkiye ve bizler üzerindeki etkisi Avrupa ve Avrupalılar üzerindeki etkilerinden çok daha fazla. Bu özel durumun şimdilik pek az kimse farkında.

Tarihimiz, neredeyse bütünüyle, "Batı'ya karşı verilen mücadeleler" ile dolu. Ders kitaplarından öğrendiklerimiz, tarihin anlattıkları kişiliklerimizi ve zihniyet dünyamızı derinden etkiliyor. Bugün sağda-solda çıkan AB konusunda kuşku dolu yorumlar o etkilerden izler taşıyor... Türkiye'nin AB ile irtibatının kalıcı olduğu yolunda bir kanaatin oluşması zihniyet dünyamızı bütünüyle değiştirebilir. Sadece bizim değil, içinde yer aldığımız geniş coğrafyanın beşerî unsurlarının da...

Bugüne kadar AB'ye üye olmuş veya olmak üzere olan ülkelerin hiçbiri için söz konusu olmayan özel bir durum bu. Bazı AB yetkilileri, bu özel durumun tam anlamıyla farkında olmadıkları için, Türkiye'de yükselen itiraz seslerini doğru değerlendiremiyorlar. Tıpkı Türkiye'nin AB üyeliğinin nasıl bu kadar geniş bir taraftar bulabildiğini de sağlıklı biçimde değerlendiremedikleri gibi. Korkulması gereken ihtimal de bu iki ters uç arasında: Brüksel'in Türkiye ile ilgili olarak yanlış bir karar vermesi, sadece aramızdaki kuşkucuları haklı çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda taraftar kitlenin gizli korkularını da beslemiş olacak...

Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde ek kritik güne yaklaşırken, kendilerine düşen son görevleri yerine getirmek ve çıkacak kararın doğru olmasına katkıda bulunmak üzere Brüksel'e kadar yollarını düşürenler, hazırladıkları 'deklarasyon' ile halkın iradesini ifade ettiler. Güçlü bir çıkıştı sivil toplum adına yapılan... Başbakan Tayyip Erdoğan da, 'Türkiye Platformu' için özel hazırlanmış etkili konuşmasıyla devlet adına son uyarıları yapmış oldu.

Mesajın doğru alınıp alınmadığını anlamamıza az kaldı.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu