AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İbn-i Haldun ne diyor?

Aşağıda okuyacağınız satırları, İbn-i Haldun'un ünlü "Mukaddime"sinden aldım. (Bu arada fırsat düşürmüşken, bu kitabı gazeteniz Yeni Şafak, promosyon olarak veriyor. Okur-yazar her vatan evladının evinde ve kütüphanesinde bulundurması elzem temel kitaplardan biri.)

Bu köşede üç yıl kiracı olarak bulunan MEY arkadaşımız yazmıştı:

Doğu'nun "altrüist ahlakına" perestij eden üstadlar (aralarında Cemil Meriç, Kemal Tahir, İdris Küçükömer gibi baba kalemler bulunuyor), Türkiye'nin Avrupa'ya benzeme, Avrupa Uluslar Topluluğu içinde yer alma tutkusunu "yenilmişlik psikolojisi"yle açıklıyorlar... Mümkündür.

Fakat Avrupa Birliği macerası gösterdi ki, Türk toplumunda son yüzyıllarda görülen bu tutku (bu tolere edilebilir sapma hali) salt psikolojik bir "halet"ten kaynaklanmıyor.

Avrupa Birliği, kimileri için bir din ve medeniyet tercihidir.

Kimileri için demokratik özgürlükler, kimileri için zenginlik ve para.

Eh, kimileri için de statükodan kurtulmak için fırsat.

Gerçi, Avrupa Birliği'ne "evet" diyerek, belki, Romain Gary'nin de altını çizdiği gibi, bir başka statükoya "evet" demiş oluyoruz ama, bu bahs-i diğer...

Fakat yine de zalim bir kuşku gelip oturuyor insanın içine.

Avrupa Uluslar Topluluğu içinde yer alma tutkumuz "yenilmişlik psikolojisi"nden kaynaklanıyorsa, biz o savaşlardan galip çıkmadık mı, "Millî Mücadele"yi kazanmadık mı, "Düvel-i muazzama"yı dize getirmedik mi?

Kazandığımızı sandığımız savaşlar, aslında "Batılı beyaz adam"ın bir lütfu, Prof. Mahir Kaynak'ın da sık sık hatırlattığı gibi, "Zafer bahşedip karşılığında ruhumuzu teslim alan" egemenlerin bir hediyesi miydi?

Böyleyse eğer, arsıulusal değer yargılarını benimsediğini söyleyen, 'işkence yapma özgürlükleri' kısıtlanınca da (duruma ve konjonktüre göre) 'Batı karşıtı' argümanları seslendiren yönetici ve elit sınıf, "Lozan süreci" başta olmak üzere, NATO ve Avrupa Birliği serüvenini de bu gözle teşrih masasına yatırmak zorunda kalacak.

Peki, İbn-i Haldun ne diyor?

İşte "Mukaddime"den bütün bu tartışmalara ışık tutacak bazı notlar:

Yenik olan, yenene uyma eğilimindedir. İm, kılık, inanç, düşünce yönünden ve daha başka yönlerden gösterir uyma eğilimini.

Nedeni:

İnsan her zaman "kendisini yenende bir üstünlük bulunduğuna", ona boyun eğmesi gerektiğine inanır. Ya da ona boyun eğmenin, onun doğal yenilgisinden ileri gelmediği ve onda üstün bir yetkinlik bulunduğu yolundaki yanlışlığa kapıldığı için inanır.

Düşünce ve inancını bu yanlışlığa bağlayınca, artık yenenin tüm yol ve yöntemlerini benimser, ona uymaya çalışır.

Bu yanlış nedeniyledir ki, "yenik olanı daima yenene benzeme çabası içinde" görürsün.

Giyiminde, kuşamında, binitinde, binişinde, silahında; bunları "yapış ve kullanış yöntemleri"nde ve bunlara verilen biçimlerde, bunlardan başka konularda, başka durumlarda "benzeme" çabasını bulursun.

(....)

Komşu olan iki toplumdan, biri öbürüne oranla, yenebilme yönünden daha güçlü durumdaysa, o zaman bile yeterli güçte olmayanlarda, o "benzeme" ve "uyma" çabasının büyük ölçüde varolduğu görülür.

Bu çağda Golvalılara komşu olan Endülüs (İspanya) halkında görüldüğü gibi.

Çünkü, Endülüs'tekileri öbürlerine benzemeye çalışıyor bulursun.

Giyim kuşamlarında; duvarlara, yapılara, evlere çizip işledikleri biçimlere, resimlere, heykellere varana dek, her konuda benzemeye çalışıyorlar.

O denli "benzeme çabası" ki, bilinçli bir gözle bakıp değerlendiren kimse, bunların birer "istila" belirtisi olduğunu düşünür.

Hüküm Allah'ındır...


4 Ekim 2004
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED