AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Oldu da ne oldu?

Yenilen iki canavar

Son otuz yıl zarfında Türkiye'nin gündeminde iki büyük mesele vardır: Enflasyon ve işkence… Gelip geçen bütün hükümetler bu iki konuyu halledemedikleri için iktidarı kaybetmişlerdir.

Enflasyon tek haneli bir düzeye doğru çekilmiştir. Bunun sürdürebilir olup olmadığı konusunun tartışılıyor olmasına rağmen, sonuç büyük bir başarıdır. Fakat gidip vatandaşlara soruyorsunuz. Vatandaş bu başarıyı küçümsercesine, "düştü de ne oldu" diyor.

İnsan haklarını korumak, işkenceyi önlemek için TBMM birçok kanunları kabul etti. Nazari planda bunlar, akla ve kısa bir süreye sığdırılamayacak kadar büyük adımlardır. Fakat medyaya bakıyorsunuz, vatandaşa soruyorsunuz aldığınız cevaplar aynı: Bu kanunlar kabul edildi de ne oldu?

Potansiyel suçlular ve öcüler

Bu duruma bakarak, Türk toplumundaki hastalığın ne olduğunu iyi teşhis etmek gerekir. Türk toplumunda devlet ve millet birbirine kaynaşamamış iki varlıktır. Devletin nazarında vatandaşlar, potansiyel suçlular topluluğudur. Vatandaşın gözünde ise idareciler, emniyet güçleri potansiyel işkencecidirler. Bu alt yapıdır ki devlet görevlilerinin nazarında bireyler birer "mücrim", halkın nazarında ise devlet organları elleri sopalı birer "öcü" dür.

İşte bu anlayıştır ki, devletle milletin bütünleşmesini önlemekte ve vatandaşlar, "oldu da ne oldu" diye başarıları dahi içine sindirememektedir.

Türk toplumu devleti baba olarak kabul etmiştir. Onu baba bildiği için yaptıklarına boyun eğer. Devlet de baba olarak vatandaşını terbiye etmekte her türlü hakkı kendisinde görür. Vatandaşı idare etmenin en kolay yolu onu korkutarak yönetmektir. Bu yöntem sadece devlette değil, aile yapımızda da vardır: Baba için en kolay yöntem döverim demek veya dövmek, anneler için çocuğunu terbiye etmek içinse, "babana söylerim" "doktora söyler sana iğne yaptırırım" diyerek korkutmak en yaygın metottur.

Bu uygulama iliklerimize öyle işlemiştir ki, Türk halkı, ölümden, yokluktan, kıtlıktan korkmaz. Sadece devletten ve onu temsil eden devlet memurundan korkar hale gelmiştir.

Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir: Korku insanın içinde duyduğu bir histir. Bu sebeple, korkutan olmasa bile, insan korkabilir. Bu sebepledir ki, eskiden beri devletle vatandaş arasında sonuçlanmayan bir tartışma vardır: Devlet hakikaten bir öcü müdür… Yoksa vatandaş haksız yere onu öcü mü görüyor.

Hafızalarımızı tazelersek

Hepimizin çocukluğunda devleti bir öcü gibi gösteren hatıralar vardır: Ailemizde herkesin saygı duyduğu bilge bir kişi vardı. Bizlere nasihat ederken, "yavrum cendermenin (jandarma) gözüne fazla bakma" derdi.

Çocukluğumuzda şarkılar söylerdik: "Köyümüze gidelim, nikah olalım; "Candarmalar geliyor cızlam edelim." Yani saklanalım… Bu şarkının manasını bu gün daha iyi anlıyoruz.

Adnan Kahveci'nin anlattıkları

Rahmetli Adnan Kahveci ile ayni bölgeden milletvekili idik. Kendisi üniversite giriş sınavlarında Türkiye birincisi olmuştu. İmtihanda birinci geldiği haberini nasıl öğrendiğini anlatıyordu:

-Babamla Ankara'dan geliyorduk. Eve yaklaştığımızda kapının önünde bir kalabalık gördük. Babam heyecanla, icra memurları gelmiş dedi. Eve yaklaştığımızda flaşlar patlıyordu. Ne olduğunu bilemiyorduk. Kalabalıktan birisi, sen imtihanda Türkiye birincisi oldun dedi. Öyle korkmuştuk ki, habere sevinemiyorduk…

Cabbar Ağa hikayesi

Kasabamızda eşraftan Cabbar Ağa isimli nüktedan ve hoş sohbet birisi vardı. Bir gün kaymakam, cumhuriyet savcısı, belediye bbaşkanı ve il genel meclisi üyesi birlikte, bir kır bahçesinde oturmuşlar, yiyip içiyorlardı.

Savcı bey, şimdi Cabbar Ağa da olsa da sohbet edip eğlensek dedi. O tarihte telefon olmadığı için, orada bulunan jandarmaya git Cabbar Ağa'yı alıp buraya getir dediler.

Jandarma gidip Cabbar Ağa'nın kapısını çaldı. Gece vakti kimselerin gelmesi olağan değildi. Kapıyı açan evin hanımı jandarmayı görünce heyecanlandı ve ne istiyorsun dedi.

-Cabbar Ağa'yı savcı bey istiyor, dedi. Evdekilerin heyecanları bir korkuya dönüşmüştü. Cabbar Ağa yatmak üzereydi. Kalktı giyindi. Jandarmanın önüne düştü ve yürüyerek savcı beyin olduğu yere geldiler, Jandarma Cabbar Ağa'ya kelepçe takmamıştı, adeta onu bir suçlu gibi götürüyordu, Bahçeye vardığı zaman savcı beyin yemeğe çağırdığını anlamıştı ama o ana kadar duyduğu korku ve endişeyi hayatı boyunca unutamamıştı ve her fırsatta anlatır dururdu.

Korkutan olmadan korkmak

Hepimizin hayatında böyle korku sahneleri yaşanmıştır. Bir kimsenin korkması için, mutlaka bir korkutanın olması şart değildir. Bunun içindir ki devletimiz, ben kimseyi korkutacak bir şey yapmıyorum diye kendisini savunur. Bu savunmada da samimidir. Fakat ortada bir gerçek vardır ki, vatandaş devletten değilse bile, devletliden korkmaktadır.

30 yılı aşkın bir süre, Avrupa Konseyi Hukuk Komitesi'nde işkence konusunda sorulara muhatap olduk, Bu sorulara verdiğimiz cevaplarda, Türkiye'de devlet tarafından sistemli şekilde yürütülen işkence yoktur dedik. Bunu söylerken samimi idik, Fakat bu vatandaşa kötü muamele yapılmadığı manasına gelmiyordu.

Bu gün hükümetimiz, işkenceye sıfır tolerans diyor. Bu konuda samimi olduğu muhakkak; fakat olay bununla bitmiyor: Bir trafik polisinin vatandaşa ceza yazarken aldığı tavır vatandaşı ödediği cezadan daha fazla rahatsız ediyorsa, hakim karşısına çıkan bir sanığa yapılan muamele, nihai olarak verilecek cezadan daha ağır geliyorsa sıfır tolerans deyimi bir mana taşımaz.

Konuyu kökten halledebilmemiz için, vatandaşa ben kimseye kötü muamele yapmıyorum demek yeterli olmuyor. Onları bir karakola, bir mahkemeye, bir devlet dairesini gittiği zaman kanun dışı bir işlem yapılmayacağına güvenmesi lazım.

Tekrar ediyoruz: Bir kimsenin korkması için mutlaka bir korkutanın olması şart değildir. Ancak vatandaşların korkmaması için, güven verecek bir makamın bulunması şarttır. Bu güven verilmezse, vatandaş haklı olarak "oldu da ne oldu" diyecektir.


4 Ekim 2004
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED