AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sakin sakin tartışalım (3)

Ne diyorduk; Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın birkaç gündür pek çok yoruma konu olan konuşmasını analiz ediyorduk...

Dünkü yazıyı, dünyada herşey değişir-dönüşürken "Atatürkçü düşünce sistemi"nin dün ve bugün olduğu gibi yarın da "çağdaşlığını" kaybetmeyeceğini ileri süren görüşlerin hiç değilse "mantıksal" bir yanılgı içinde olduklarını söyleyerek bitirmiştim. Bize çizilen tablo aşağı yukarı şöyle bir şeydi: Dünyada her şey değişiyor, "sürekli yenileniyor"ken, bu süreci büyük ölçüde dışarıdan seyreden "Atatürkçü düşünce sistemi"nin ilkelerine hiçbir şey olmuyor, hatta tam aksine bu "sistem"in dayanıklılığı her geçen gün daha da iyi anlaşılıyordu...

Bu çerçevede filozof Herakleitos'un o ünlü cümlesini de hatırlamıştım. "Atatürkçü düşünce sistemi" sanki filozofun o ünlü cümlesinden ibaretmiş gibi (yani sanki bir "sistem" değilmiş gibi) aynı derecede dayanıklıydı...

Büyükanıt'ın konuşmasından dünkü yazıda aktardığım önemli bir bölümde Atatürk ilkelerinin "bilim ve akıl" ile olan sıkı ilişkisi içinde tanımlandığına da şahit olmuştuk. Yeni bir "tanım" değil di tabii ki; yıllardır yapılan bir tanımı bir kez daha okumuş ya da dinlemiştik.

Son olarak komutanın konuşmasında karşımıza gelen bu "tanım" da çok problemlidir. Çünkü, asıl olarak "bilim ve akıl"a işaret ettiği söylenen, bu vasfından dolayı özel bir "sistem" olarak anılan "Atatürkçü düşünce sistemi", hepimizin biraz gayretle kolaylıkla kavrayabileceği gibi bu özelliğinden dolayı diğer "sistemler"den apayrı olarak anlaşılması gereken bir "sistem" olmaktan uzaktır. Bildiğiniz gibi, "bilim ve akıl"ın rehberliğini tavsiye eden (veya "emreden"!) "sistemler" zaten yeteri kadar mevcuttur. Dolayısıyla bir "sistemin" (burada "Atatürkçü düşünce sistemi") "akıl ve bilim" üzerine olağanüstü vurgu yapmış olması onu "özel" (ve "tarih üstü") bir sistem yapmaya tabii ki yetmez. Ayrıca hatırlatmak isterim ki, "akıl ve bilim" üzerine yapılan bu olağanüstü vurgu artık çoktandır önemli bir eleştiri konusudur da...

Madem söz buraya geldi, o halde bu konuyu işin içine biraz "felsefe" katarak tekrar gözden geçirelim:

"Akıl ve bilim" ve ondan türeyen "akılcılık ve bilimcilik" kavramlarının mı, yoksa bu kavramlara önem atfeden "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesinin ("kavramının" diyemiyorum) "kapsamı" daha geniştir? Besbelli ki ilkinin. Bu durumda, kapsamı daha geniş olan kavram, kapsamı içine giren bütün kavramları "içereceğine" göre, yine besbelli ki "Atatarkçü düşünce sistemi kavramı" kendisinden çok daha geniş olan "akılcılık ve bilimcilik" kavramı tarafından içerilmek zorundadır....

"Yaninin yanisi" de şu: "Atatürkçü düşünce sistemi" adı verilen bir "sistem" dünyada Türkiye dışında kabul gören bir "sistem" değildir. Bizim Türkiye olarak dünyaya böyle "Türkiye'ye özgü bir sistem" öneremeyeceğimiz de apaçık olduğuna göre......

Tamam, ben de biliyorum ki, Türkiye olarak dünyaya yepyeni bir "sistem" (dünyada "sistem" merakından çoktan vazgeçildi ama neyse..) armağan etmek, "eloğlu"nun karşısına "Bakın sizin sistemler çoktan tarih olmasına rağmen bizim sistem dikdik ayakta!" diyerek çıkabilmek hoş bir duygu olsa gerek... Ama bugünün dünyasında bu artık mümkün değil ki... Bu tezi vazgeçtik "iç mihraklar"dan, herşeyden önce "dış mihraklar"a kabul ettirmek mümkün değil.. Böyle bir inatlaşma olduğunda "eloğlu" hemen soracaktır: "Tarihsellik tanımayan bu sisteminizin ana unsurları, öznitelikleri nedir?" Hayal edin; böyle bir soru karşısında biz ne cevap vereceğiz? "Akıl ve bilimi birinci rehber olarak tanıyan bir sistem bu!" dersek, nasıl bir tepki alırız?

Hem zaten bugünün dünyasında "iç dinamiğini" büyük ölçüde "akıl ve bilim"den almayan ülke mi kaldı? İnsanlar nasıl tedavi oluyorlar, nasıl besleniyorlar, nasıl yolculuk ediyorlar, nasıl giyinip kuşanıyorlar, evler, barajlar, otoyollar, santraller nasıl inşa ediliyor, gazeteler, dergiler nasıl hazırlanıyor, nasıl eğleniyorlar, nasıl savaşıyorlar.... ABD'de varlığını sürdüren bir iki "akıl-bilim ve uygarlık düşmanı"(!) tarikatı saymazsanız, "akıl ve bilim"in nimetlerini reddeden bir toplum kaldı mı?

Sonuç olarak benim önerim, "Kemalizm" ya da "Atatürkçülük" gibi sözcükleri "reforma" tâbi tutarak onların yerine "Atatürkçü düşünce sistemi" gibi özünde diğerlerinden hiçbir farkı olmayan yeni "sistemler" ihdas etmek yerine, meselelerimizi herkesin kullandığı yani evrensel nitelikteki sahici kavramlarla anlama ve anlatmanın yollarını bir an önce arayıp bulmamızdır.


4 Ekim 2004
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED