AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İstersek oluyor...

Herkes bir şeylere gıpta eder, ben de yıllardır katıldığım uluslararası toplantılarda hep "Biz neden böyle organizasyonlar yapamıyoruz" diye iç geçirdim. İstanbul'da düzenlenen 'İKÖ-AB Uluslararası Sempozyumu'na katıldım, sadece dinlediğim konuşmaların düzeyinden mesrur değilim, organizasyonun başarısı içimin yağını eritti, ondan da memnunum...

Katılımcıların ağzından duyduğum tek temenni şuydu: "Keşke, sempozyumun ardından yapılacak İKÖ-AB Forumu iptal edilmeseydi..." Kıbrıslı Türklerin, foruma, 'Kıbrıs Türk Devleti' adıyla katılmasına karşı çıkan Rumları haklı bulan AB dönem başkanı Hollanda 'boykot' çağrısı yapınca, bizim dışişleri de, "İptal ediyorum" deyivermiş... Kıbrıslı bir dost, "Türkiye bizi terk etmedi" diye sevineceklerini söyledi; ama onun bile yürek burkuntusu hissediliyordu...

İlk forumda da bu ihtilâf vardı, sorun, Kıbrıs heyetinin önündeki karta Türkçe 'KKTC' yazılarak çözülmüştü. Bu defa da, Türkçe 'KTD' yazılabilirdi pekâlâ... O da olmazsa, Kıbrıs delegeleri Türk heyeti içinde yer alabilir, ya da ne bileyim uçağı kaçırabilirlerdi... Kendi hallerine bırakılsalar, Kıbrıslılar, "Gelmiyoruz işte" bile diyebilirlerdi.

"AB ile İslâm Dünyası'nı medeniyetler buluşması amaçlı biraraya getirmeyi amaçlayan forumun yapılamaması AB için bir rezalet elbette, ama Türkiye için de hoş değil..." Bu tespiti bir yabancı Türkiye dostundan dinledim...

Neyse...

Dışişlerinin 'Stratejik Araştırmalar Merkezi' adıyla çalışan bir kurumu var. Onun dâvetlisi olarak Avrupa, Amerika ve İslâm Dünyası'ndan 100'ün üzerinde aydın, diplomat, bilimadamı ve siyasetçi geldi İstanbul'a. Konuşmacılar küreselleşen dünyanın âcil sorunlarını iki gün boyunca sempozyuma taşıdılar. Batılıları bazı konularda bizleri bizden fazla düşünür gördüm; bazı Doğulular ise Batılılardan daha acımasızdı... Türkiye'den katılanlar ise daha kendine güvenli geldi bana...

En iyi konuşmalardan birini Prof. Johann Galtung yaptı. Barışçı çalışmalarıyla tanınan biri Prof. Galtung, konuşmasında, Hıristiyan ve İslâm-dışı bir geleneğin mensubu olduğu için, iki taraf arasındaki sorunlara daha nesnel bakabildiğini söyledi ve sorunun kökeninde 'Filistin'in yattığını ilân etmekte zorlanmadı. Onun yönettiği oturumda konuşan Prof. Ahmet Davutoğlu'nun sunumundan çok etkilendiğini, "Başbakanınızı, böyle parlak bir bilimadamını danışmanı olarak seçtiği için tebrik ederim" diyerek ifadeden de çekinmedi.

Göz dolduran konuşmalardan bir başkasını da, ikinci gün, MÜSİAD Başkanı Dr. Ömer Bolat yaptı. Hap gibi keskin tesirli bir konuşmaydı onunki; bugün karşı karşıya olunan sorunları, o sorunların temelinde yatan çok yönlü hesapları ve sorunlar için düşündüğü çözümleri anlattı; bu arada MÜSİAD'ın kurumsal çabalarını da aktardı konuklara. Etkilendiler.

Zaki Badawi yolu Londra'dan geçmiş Müslümanların tanıdığı bir isimdir; yıllardır İngiltere başkentinde yaşar ve Regent's Park Camii çevresindeki çalışmalarda ön planda yer alır. Mısır kökenli Dr. Badawi, hani "Hem nalına, hem mıhına" derler ya, öyle bir konuşma yaptı sempozyumun açılışında ve sert eleştirilerini dinleyen Batılı konuklar da doğru tespitlerinde itiraz edecek herhangi bir yön bulamadılar. Terörün İslâm Dünyası'na mâl edilmek istendiğini, ancak tarihin bu yakıştırmayı doğrulamadığını söyledi Dr. Badawi; "Oysa" dedi, "Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına sebep olan siyasî suikasttan başlayarak Bainder Meinhoff, Kızıl Tugaylar ve IRA'ya kadar neredeyse bütün terör örgütleri Batı kaynaklıdır..."

Benim en çok hoşuma giden, dünya coğafyasının hangi köşesinde yaşıyor olursa olsunlar, insanların içinde yer aldıkları ve aktif birer aktörü oldukları durumdan duydukları mutsuzluğu gizlememeleriydi. Tersine, herkes, olabildiğince eleştirel yaklaştı mevcut duruma; çıkış yolu arayışlarına katkıda bulunmak amacıyla düşündüğünü belli eden konuşmalar yaptı. Başkanlık seçimlerine az zaman kaldığı için olacak, ABD'den gelenler, "Umarım, Bush yeniden seçilmez" demek ihtiyacı hissettiler...

Bir Avrupalı bilimadamı, "Saddam BM denetçilerini kovunca, bunun elinde kitle imha silâhları var düşüncesiyle savaş açılmasına destek vermiştim, şimdi ne kadar pişmanım, bilemezsin" dedi bana. Bir başka Avrupalı'dan da, "Her ne kadar bizim oy hakkımız yoksa da, ABD'deki seçimden çıkacak sonuç bizi de yakından ilgilendiriyor; buna bir formül bulunmalı" cümlesini duydum...

Galiba, bu iki günlük toplantıdan şu cümle silinmez biçimde aklımda kalacak: "Demokrasi, demokrasi diyoruz ya, aslında bugün uygulandığı biçimiyle demokrasi, 'iki seçim arası diktatörlük'ten başka bir şey değil..." Ne dersiniz, üzerinde düşünülmesi gereken bir cümle değil mi?

İstanbul/Ortaköy'de Esma Sultan Yalısı'nın varlığını duyardım da, böylesine nefis bir manzarada, geçmişe nostaljik yolculuk yaptıran özelliklerinden haberdar değildim. İlk akşam, günün evsahibi Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın'ın konuğu olarak diğer delegelerle birlikte oradaydım. Böyle ortamların insanı Prof. Aydın, açılışta yaptığı konuşmada sunduğu tezlerini, öndegelen delegelerle masasında derinleştirdi gece boyu...

Organizasyon başarısı beni bir süre idare eder. Keşke, forum da yapılabilseydi.


4 Ekim 2004
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED