AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Kulak bitiyor mu?

Endişem şu: Vizyona dayalı yalan uygarlığı bir üç yüz yıl daha egemenliğini sürdürürse, insan soyunun işitme katsayısı yarı yarıya azalacak.

Genç nesiller hızla kulak kaybına uğruyorlar. İşitme yeteneklerini dramatik bir biçimde yitiriyorlar. Dinleme oranı irtifa kaybediyor. Dinlemeyi bilenlerin sayısı, gün geçtikçe azalıyor. Tüm duyuların işlevi göze yüklendi ve duyular işlevsiz bırakıldı. Göz görüntüye kilitlendi. Her şey vizyona indirgendi. Artık bir şeyin görsel olması da kesmiyor. Hareketli olması gerek. Hareket de kesmiyor, hızlı ve olabildiğince çeşitli olması gerek. Amerikan televizyonculuğu, televizyonda sohbeti bile "can sıkıcı" ve "kaçırıcı" buluyor. Bunun için de buna "konuşan kelleler" adını takmış. Sohbeti küçümsüyor anlayacağınız. Yani, sohbetin görüntülüsü bile kesmiyor vizyon uygarlığının görünüş delisi ve görüntü tutkunu çocuklarını.

Peki, tüm organların işlevi kendisine yüklenen göz, bütün bu süreçten kazançlı çıkıyor mu bari? Öyle ya, kendisine aşırı yüklenilen göz, daha keskin bakmalı, daha derin görmeli değil mi? Ne gezer! Aksine, diğer hassalar hassasiyetini kaybedince göz yoruluyor. Kardeşlerini kaybetmiş oluyor. Kulak yerine geçmek, el yerine geçmek, dil yerine geçmek, burun yerine geçmek, onun altından kalkamayacağı bir yük. Zaten altından da kalkamıyor. Ve yorulup kendi fonksiyonunu da gereği gibi îfâ edemez hale geliyor. Sizin anlayacağınız, modernler göz yorgunu.

"Can kulağı ile dinlemek" diye bir deyimimiz var. Can kulağı, yani gönül kulağı. Bu deyimi üreten bir medeniyet geçmişimiz var. Söz konusu medeniyetin harcını karan Kur'an, "kulakları var işitmezler" derken, zımnen can kulağına atıf yapıyor. Kur'an'a göre tüm yaratılmışlar alemi çift kutuplu (ezvâcen). Elbet insan da çift kutuplu. Maddi bedeninin ötesinde, bir de manevi bedeni var. Tıpkı maddi bedenin kalbi gibi, o bedenin de kalbi var. Maddi kalp nasıl maddi bedene can ve enerji veren kanı pompalıyorsa, manevi kalp de manevi bedene "nur/ışık" pompalıyor. Akıl işte o manevi kalbin yaydığı ışıklardan bir ışık . Onun için Kur'an "akleden kalp" ifadesini kullanıyor.

Kur'an "kalp" derken, kan pompasını değil insanın manevi bedenine can veren manevi kalbi kastediyor. Vahyin işlevini ifade eden bir ayette, "Elbet bu vahiyde, bir kalbe sahip olanlar için ders ve ibret vardır" buyurulması bunun delili. Yani ilahi mesaj, akleden kalbe Allah'ın verdiği bir ders hükmünü alıyor. Ve tabi ki bu kalbin manevi bedenin her yanına pompaladığı bu ışıktan manevi göz ve kulak, manevi el ve ayak, manevi dil ve dudak nasibini alıyor. O göze kalp gözü deniyor. Tıpkı, o kulağa "can kulağı" denildiği gibi.

Can kulağıyla dinlemekten çoktan vazgeçtik. Bu gidişle baş kulağıyla dinlemek dahi, normal bir insani yetenek olmaktan çıkıp, bir meziyet halini alacak. İşte günümüzdeki hal, bu vahim gidişin göstergesi. Modernler kulaklarını yitireli, en basit şeyleri dahi "slayt gösterisine" dönüştürmek zorunda kalıyorlar. Hepsi de "Görüntüsüz anlamam abi" havasında. Elbette işi bilenleri kasdetmiyorum, ama görüntüsüz anlamayanlar, anlatacakları her şeye görüntü tedariki için çabalıyor. Görüntü yoksa, ne anlıyorlar, ne anlatabiliyorlar.

Özü ıskalayanlar, göze hitap etmek için çırpınıyorlar. Yüzler dahi vizyonik olma sevdasında. Modernlerin kazıya kazıya elde ettikleri şu matruş yüz dahi, göze hitap etme sevdasının bir ürünü. Bazıları için bu yüze sahip olmak, bir "kazı, kazan" yarışına dönüşüyor.

Kulağın yitiğini en çok fark edecek iki kesim var: İmamlar ve öğretmenler. Kulak, biraz da bu iki kesimin görevlerini tam yapmaması yüzünden yitti. Genç nesillere yitirdikleri kulağı geri kazandırmada en büyük rol onlara düşüyor. Fakat onlara bu liyakat ve ehliyeti kazandırmak için kurulan kurumların hâl-i pür melali ortada. Onlara bu görevi hatırlatması gereken bakanlık, bu liyakati kazandıracak tedbirler üretmek yerine, harıl harıl okullara internet bağlatmanın sevdasında.

Kulak bitmesin isteyenler, sohbete dönmeli. Sohbete dönüşte televizyonlar da rol almalı. Bu onlar için tevbe yerine geçecektir. Hem, kulak yitince göz kalmıyor, o da yitiyor. Televizyonlar, bu gidişle yarın kendilerini seyredecek gözü bile bulamayabilirler. Ama bu konuda en büyük görev anne-babalara düşüyor. Çocuklarının kulaklarına sahip olsunlar. Ne var ki, dinlemeyi öğretmenin en güzel yolu, dinlemeyi bilmektir.

Büyük medeniyetimizi savunmak, biraz da kulağı savunmaktır. Kulak bitiyor, haberiniz olsun.


15 Ağustos 2005
Pazartesi
 
SAMİ HOCAOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED