T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 ARALIK 2005 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

Yanıbaşımızdaki vahşet

Sabah kahvaltısından hemen sonra keyif çayınızı yudumlarken günün gazetesine de bir göz atmak istiyorsunuz... Aman yapmayın, bunu yaparsanız keyif çayınızdan başlayarak bütün bir gününüzü mahvedebilirsiniz. Çünkü bakacağınız gazetenin ilk sayfasında 19 yaşında temiz yüzlü genç bir delikanlının, bir başka delikanlıya duygusal bir mesaj çeken 16 yaşındaki kız arkadaşına yaptıklarını okumak zorunda kalabilirsiniz. "En fazla ne yapmış olabilir ki delikanlı" diye düşünmeyin. "Kız arkadaşını terketmiş olabilir, yüzüne karşı sövüp saymış olabilir, en fazla iki tokat aşketmiş olabilir" filan diye de boşuna tahmin yürütmeye kalkmayın. Dünya sizin kafanızda yaşattığınız masumiyet çağını çok önce kapattı. Şimdi sıradan şiddet çağını yaşıyoruz. Bu gezegenin bütün şehirlerinde, bütün caddelerinde, bütün sokaklarında ve sayısız dört duvar arasında kontrolsüz, anlaşılmaz, tanımlanamaz bir şiddet hüküm sürüyor. Dolayısıyla sizin kıskançlık krizine yakalanmış bir delikanlı hakkında yürüttüğünüz fikirler, son kullanma tarihi geçmiş, fazlasıyla saf, fazlasıyla demode fikirler... Belki de gazetenizi açıp gerçekle yüzleşmelisiniz, vahşet, kapınıza bırakılmış bir şişe soğuk süt kadar yakınınızda, burnunuzun dibinde yaşıyor. O sizin komşunuz artık!

Dönelim delikanlıya... Günlerdir gazetelerden okuyorsunuz, kıskançlık krizine kapılan delikanlı kızı önce 37 yerinden bıçaklıyor, sonra boğazını kesiyor, sonra da kanlar içindeki cesedi dondurucuya koyuyor. Tüyler ürpertici bir cinayet! Ancak daha vahim olanı bütün bunlar olurken katil delikanlının işini yapan bir zenaatkar gibi sakin ve soğukkanlı davranması. Bundan da daha vahim olansa, delikanlının cep telefonundan arkadaşlarını arayarak cesedin bulunduğu yere çağırması ve cesedi onlara neredeyse övünerek göstermesi, buna karşılık cesedi gören yedi arkadaşından bir tekinin bile polisi durumdan haberdar etmemesi...

Bütün bunları aklınız alıyor mu? Ya da "münferit bir olay" deyip geçebiliyor musunuz? Ben bunları yapamıyorum, çünkü bu vahşeti doğuracak şiddet kültürünün doz doz yeni kuşakların damarlarına zerkedildiğini uzun zamandır izliyorum. O katılığın yavaş yavaş nasıl bütün benliklerini ele geçirmeye başladığını kahrolarak gözlüyorum. İnsani olanla ilgilenmeyen, duygusal derinlik kazandıracak hiçbir şeyle ilgilenmeyen, duyguları çiğnenip şekeri bitince atılan klişe ciklet drajeleri gibi algılayan, çocukluğunu ve gençliğini aptalca bir okul-dersane döngüsüne kaptıran amaçsız, idealsiz, yediğinden giydiğine, hissettiğinden dışa vurduğuna her şeyiyle tasarım ürünü gençler dolduruyor hayatın her yerini. Onların okuyacağı romanın şablonu, alacakları telefonun, içecekleri meşrubatın, giyecekleri pantolonun markası, trendi, modası hep sektörel vantuzlarca önceden belirleniyor. Markalarını ellerinden alsanız kendilerini ifade edecek hiçbir şeyleri kalmayacak neredeyse. Şiddet filmleri izliyor, sanal yok etme oyunları oynuyorlar sürekli. Ruhlarındaki boşluklara, çalınmış hayatlarının derinden akan öfkesini dolduruyorlar. Sonra herhangi bir sinirsel kısa devre anında, insanı insan olarak tutması gereken ruh frenlerinin hiçbirinin çalışmadığı anlaşılıyor. Vicdanlar ortada gözükmüyor. İnsani muhakemeden eser bulunmuyor. İşte o sıfır noktasından, başka zaman dilimlerinden farklı değer yargıları, farklı ruh disiplinleri almış kuşaklar olarak bizleri şaşırtan, tüylerimizi ürperten gazete manşetleri doğuyor.

Uzmanlar "Dünya nereye gidiyor" diye soruyor şimdilerde. Oysa her şeyin ilk çözülmeye başladığı zamanlarda, insan kalbini kemirmeye başlayan bütün o yağmalamalara kılıf yetiştirmek yerine, "Hayat nereye gidiyor?" diye sormalıydılar. Ne zaman? Bundan yıllar yıllar önce, kalbine ihtiyaç duymadan yaşayabilecek kuşakların tohumu toprağa atılmadan önce...


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi