T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 ARALIK 2005 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Adımı seveyim

Sidney Sheldon hemen bütün eserleri Türkçeye de çevrilmiş bir romancı; son eseri "Karanlık Korkusu"ndan birkaç ay önce (1 Temmuz 2005) burada söz etmiştim.

Yeni çıkan "The Other Side of Me" (Benim Öteki Yönüm) adlı anılarının bir yerinde (s. 342), “Bir an öyle oldu ki” diyor Sheldon, “Aynı anda iki ayrı TV kanalına dizi çekiyordum. Bir dizinin sonunda akan künyede adım birkaç kez geçiyordu: "Bu bir Sidney Sheldon ürünüdür"… Yapımcı Sidney Sheldon… Yazan Sidney Sheldon… Yayın hakkı Sidney Sheldon…” Ne yapsın? Üç değişik ad belirlemiş: Christopher Golato, Allan Devon, Mark Rowane. Dizilerde kendi uydurduğu adlar üstlenmiş belli görevleri…

Robert Ludlum da Türkiye"de sevilen bir gerilim romanları yazarıdır. Yazar öldükten sonra da yazar mı? Robert Ludlum adını taşıyan romanlar ölümünden sonra da yayınlanmaya devam ediyor. Bir marka o ve mirasçıları, şimdi, başkalarının eserlerini onun adıyla yayınlıyorlar… 2001 yılında vefat eden Ludlum"un "Ambler Warning" (Ambler Uyarısı) yeni romanı geçtiğimiz ay çıktı… Garip karşılamadım; çünkü Ludlum da maddi açıdan zorlanıp çok sayıda roman üretmesi gerektiğinde bazı eserlerini Jonathan Ryder müstear adıyla yayınlamıştı.

Tıpkı, Kemal Tahir"in, bazı romanlarını Bedri Eser, Nurettin Demir, Tipi ve Benerci gibi müstearlarla yayınlaması yetmezmiş gibi, Mickey Spillane adlı bir Amerikalı"ya ait Mayk Hammer dizisi Türkiye"de tutulunca, yayınevi, ona birkaç Mayk Hammer romanı da yazdırıvermişti.

Eli kalem tutan ve çok üreten biri olsun da, müstear adı bulunmasın, bu mümkün mü? Dünya ve Türk edebiyatı, medya tarihi, bu soruya, “Mümkün değil” cevabını veriyor. Bu alanda rekor sanıyorum Aziz Nesin"de. Uzun yazı hayatında 45 kadar farklı imza kullandığı biliniyor Aziz Nesin"in. Kendinin diye bilinen "Aziz" adı bile takma sayılabilir; ilk yazısını yazdığında üzerinde üniforma taşıdığı için, babasının adını kullanmıştı çünkü… O adla da meşhur oldu.

Kulis okurları, bu sütunun üzerinde "Taha Kıvanç" adını görseler de öyle birinin gerçek hayatta var olmadığını biliyorlar. Taha Kıvanç imzasıyla yazanın aslında Fehmi Koru olduğunu da… Neredeyse 20 yıldır iki adın ağırlığını üzerimde taşıyorum… Bundan bugüne kadar yüksünmedim de…

Birden fazla ad neden kullanılır? Benim birden fazla adla yazmamın sebebi ile Sidney Sheldon"un sebebi aynı. Bir gazetede hemen her gün aynı adla birden fazla yazı çıkması pek âdetten değildir. Bir yazarın birden fazla gazetede yazması da olağandışı bulunur bizde… Oysa, ben, çok uzun yıllar, bazen birden fazla gazetede yazdım, çoğu kez de aynı gazetede birden fazla yazı…

Zaman"ın ilk döneminde, gazeteyi yönetmem yetmiyormuş gibi, başyazıları yazıyor, ayrıca haftalık röportajları da ben yapıyordum. Bu arada, diplomasi muhabiri eksikliği sebebiyle dış politika yorumu gerekiyordu sık sık, onları da ben kaleme alıyordum. Gazetede hafif tertip, daha hayatın içinden, biraz gizemli konulara değinen bir "kulis" sütunu bulunsun istedim, o görev de üzerime kaldı. Sheldon"un birden fazla şapkası olduğu gibi, müsteara sığınmasaydım, Zaman"ın başlangıç yıllarında, genel yayın yönetmeni, başyazarı, kulis yazarı, haftanın röportajcısı ve diplomasi yorumcusu olarak hep benim adım görünecekti.

Öyle olmasın istedim. Diplomatik konuları yorumlarken Haluk Atlas, kulis yazıları için de önceleri Bülent Şirin, daha sonra Taha Kıvanç adını kullandım. Yeni Asır gazetesine bir ara, bayağı bir süre, haftada üç gün Ankara notları geçtim; orada kullandığım ad da Faruk Yeni oldu.

Şimdi geriye dönüp baktığımda gördüğüm şu: Hayatta hiç tek iş yapmamışım, hep birden fazla görev sırtlanmam gerekmiş… Bugün bile, bu gazetede iki sütun benim sorumluluğumda; her gün aynı ciddiyetle oturup en câzip ve ilgi çekeceğini düşündüğüm konuları oralarda değerlendiriyorum. Kanal-7"inin Haber Saati"ne hafta içi her akşam "yorumcu" kimliğimle çıkıyorum. İlnur Çevik"in sahibi olduğu The New Anatolian gazetesinde de haftada bir İngilizce yazdığım yazılarım çıkıyor... Bunlar resmen ve profesyonel olarak üstlendiğim görevlerim…

Milliyet gazetesi yazarı Güngör Uras"ın durumu daha da karışık. Hergün Tevfik Güngör imzasıyla Dünya gazetesine de katkıda bulunuyor Güngör Bey… Bu da yetmiyor; Milliyet ve bazı dergilerde Ali Rıza Kardüz adıyla restoran ve yemek değerlendirmesi yazıları da yazıyor...

Sözün kısası şu: Türkiye"de ve dünyada yazarlar değişik sebeple de olsa müstear ad kullanırlar. Bu sütun da bir müstear adla yazılıyor. Bu ayıp da değil, suç da…

Oysa, Aydın Doğan"ın sahibi olduğu Hürriyet"te yazan Emin Çölaşan, müstear ad kullanımını ayıp ve günah bir şeymiş gibi yansıtıyor. Hata ediyor. Çünkü, vaktiyle, kendisi de Devrim gazetesine Mustafa Çöl takma adıyla yazılar yazmıştı; bunu "Önce İnsanım" kitabında itiraf eden de kendisi…

Neyse. Çölaşan"ın derdi bu olsun…

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi