T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 ARALIK 2005 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Dine nasıl bakmalı: Gerçekçi mi İdeolojik mi?

Dinin bir millet için birleştirici, farklı kesimler arasında birlik ve bütünlüğü sağlayıcı ortak bir duygu, değer ve davranış kalıbı olup olamayacağı sorusu siyasi gündemimizin tartışma konularından biri haline gelmesi şaşırtıcı değil. Dinlerin toplumsal gelişmelerde oynadıkları roller özellikle modern dönemde en ciddi tartışma konusu olmuştur.

Öyle ki geleneksel dönemde dine karşı olanlar kendilerini gizleme ihtiyacı duyarlarken modern devirde dindarlar ve dinin yanında duranlar kendilerini gizlemek mecburiyetinde kalmışlardır. Bu tablonun seksenli yıllardan bu yana değiştiğini ve dinlerin yeniden toplumsal hayatın ve gelişmelerin merkezi yerine oturduklarını gözlemekteyiz.

Türkiye'de yaşayanların din konusundaki duruşları pek çok tarihsel, siyasal ve kültürel diyebileceğimiz gelişmenin etkisi altında kalmıştır. Bu konuda insanların rahat olamadıklarını, içlerinden geçeni olduğu gibi ifade etmekten kaçındıkları veya gerçek eğilim ve kanaatlerini saklama ihtiyacı duyduklarını söyleyebiliriz.

Eğer bir konuda resmi olarak ileri sürülmüş bir görüş var ve önemli olan bu görüşün tekrarlanması ise bundan farklılık gösteren gerçekliklerin ifadesinde sorunlar yaşanacaktır.

Dinin toplum katlarındaki önemi ve rolü konusunda geliştirilmiş resmi bir görüşün mevcudiyeti ve ısrarla bu görüşün hakim kılınması yönünde çabaların olması konunun serbestçe tartışılmasının sınırlarını daraltmaktadır.

Bu konuda sadece devlet ve siyaset elitlerimize değil aynı zamanda aydınlarımıza da egemen olan iki farklı tutumun olduğu dikkat çekiyor. Bunlardan biri toplumsal gerçekçilik diyebileceğimiz sosyolojik bakıştır ki bu duruşa yakın olanlar toplumsal hayatta karşılaşılan gerçekliği ifade ederek dinin oynadığı role dikkat çekmektedirler. Diğeri ise ideolojik resmi görüş olup toplumsal hayatta yaşanan gerçekliğe değil yaşanması arzulanan, olması istenen duruma işaret etmektedirler.

Toplumsal gerçekliği önemseyen sosyolojik temelli düşünenler açısından mevcut ilişkiler, süreçler ve yapılarda dinin oynadığı rolü gözlemlemeleri zor olmuyor. Sadece Türkiye için değil bütün toplumlarda dinin nasıl bir birleştirici, bütünleştirici ortak duygu, değer ve ideal beraberliği yarattığını görmek zor değil. Dolayısı ile gerçekçiler için dinin toplumsal yapıda bir "çimento" işlevi rolü gördüğünü dile getirmek son derece doğal bir durumdur.

Buna karşılık ideolojik ve resmi temelli olaya bakanlar açısından ise durum çok farklıdır. Bunlar için bir toplumsal gelişmeyi değerlendirmek öncelikle zihinde kurgulanan ideolojik yapıya uygun olup olmama noktasından bakıldığından ve mevcut yapının kurgulanan modele göre değiştirilmesi arzulandığından gerçekçiliğin dile getirilmesi düşünülemez. Ancak olması gereken ifade edilir ve onun dışındaki her gerçek arızi bir durum olarak kabul edilir.

Mesela 1931 yılında Afet İnan tarafından yayınlanan Medeni Bilgiler kitabında din, milletin kurucu öğelerinden biri olarak kabul edilmez. M. Kemal'in de el yazısıyla yaptığı düzeltmelerde dinin niçin milletin bir öğesi olmaması gerektiği uzun uzun anlatılır. Ellili yıllara kadar devam etmiş olan bu anlayışa göre Türkiye'de din, milletin kurucu öğelerden biri olarak kabul edilmemiştir. Demokrasiye geçişle birlikte bu anlayış terk edilmiş ve din milletin kurucu öğesi olarak kabul edilmiştir.

Bu ideolojik resmi görüşü benimsemiş olanlar için dinin gerçeklik boyutu ile değil kurgulanan formu ile anlaşıldığını görüyoruz. Kurgulanan formu ile din, milletin bir unsuru bile sayılmazken toplumu birleştirici, bütünleştirici bir değer, duygu ve ideal olarak kabul edilmesi düşünülemez.

Bu tartışma toplumsal olaylara gerçekçilik ile ideolojik boyutundan bakanlar arasındaki yaklaşım farkını ortaya koymaktadır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi