|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 21 ARALIK 2005 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Bir süredir, özellikle 28 Şubat'tan bu yana özellikle bir kesim için laiklik sadece laikliğe ilişkin ilke ve sorunlardan ibaret değil. Bu kesim elinde laiklik ilkesi git gide çok yönlü bir manivela haline dönüştü. Kimileri ilginç bir şekilde her tür toplumsal ve siyasal algı "laik refleks"e hapsediyor. Dahası kamusal hayatın tüm unsurlarını laiklik merkezli ama kapsayıcı bir siyaset projesinin araçları olarak ele alıyor. Ve bu çerçevede özelikle bir kesimde laik tutum, cumhuriyetçi ideal toplumsal düzenini hem "koruma altına alma"ya ve hem "yeniden kurma"ya yönelik siyasi eylemler bütünü olarak karşımıza çıkıyor. Peki ne demek bu? Açık: "Toplumsal, siyasal, ekonomik yeni her girdinin ideal düzende, özellikle laik dokuda gedik açabilecek unsur olarak değerlendirilmesi" demek… Bu durumda laik siyasi eylem de bu girdilere ve değişim dalgalarına karşı sistemli bir şüphecilik içinde ve"sürekli seferberlik hali"nde olmak demek… O zaman laiklik bir tür "siyasi kimlik kurucu bir işlev" üstlenmez mi? Üstlenir ve üstleniyor… Söz konusu olan nasıl bir kimlik diyeceksiniz? Bu, siyasi-toplumsal-kültürel alanlar arasındaki doğal ayraçların ortadan kaldıran, her şeyi, insanı, parayı, tüketimi, algıyı, eylemi homojenleştiren bir kimliktir. Farklılaşmış bireysel ya da grupsal çıkarları, belli bir siyasi hedef etrafında yeniden bir araya toplar, bunları hiyerarşik bir şemsiye altında birbirini belirleyen ve açıklayan öğeler haline getirir. Özetle totaliterdir… Sonuç? Sonuç şudur: "Laiklik kaygı"sından hareketle "düzeni koruma" ve "bozulanı yeniden kurma" güdüsü bu kaygıyı derinleştirecek girdilere karşı topyekûn seferberliği ifade ettiği oranda laiklik ilkesi anti-emperyalizm, ulusçuluk, dış müdahale tedirginliği, AB'ye karşıtlık, sivilleşmeden endişe duyma, demokratikleşmeye mesafe gibi tutumlarla beslenmektedir. Bunlarla iç içe sokulmakta ve devasa bir toplum projesinin merkezi haline gelmektedir. Bu da yetmez yeni dalgayı tanımlamak için… Ortada bir de cemaatleşme eğilimi vardır… Tehlikeye karşı sürekli seferberliğin bir gereği olarak "ideal laik aktör" kurgusu yapılır. Bu politik projeye simgesel açıdan uyumlu insan tanımı etrafında kültürden tüketime, imaja uzanan ortak algı ve davranış kodları bir "toplumsal model"e dönüşür. Bu çerçevede "ideal kadın, ideal beden, ideal yaşam tarzı, ideal rejim" gibi unsurlar bir bütün oluşur ve bir cemaatleşme eğilimi ortaya çıkar. Bu keskin siyasi aidiyet dış dünyanın algılanmasında bütünlükçü ideolojik sistemi pekiştirdiği açıktır… Ve yeni ulusalcılığın önemli kaynaklarından biri bu noktada karşımıza çıkar. Nitekim bu açıdan bakıldığında bu ideoloji iç-dış müdahale fobisiyle bezenir. Burada Kemalizm hem kurucu hem koruyucu yarı kutsal bir referans ve politik bir proje olarak tanımlanır. Zihniyet açısından ulusalcılıkla tahkim edilmiş laik duruş, toplumsal olanı devlet alanı içine hapseder. Siyasete meşruluğu devletin kontrolü koşulunda tanır. Tam demokrasiyi muhayyel bir durum olarak görür, muhayyel olana ulaşmak için toplumsal iradeyle çatışmayı doğal ve kaçınılmaz kabul eder. Bir grup solcunun Kızıl Elmacılık'ta karar kılması, ana nedeni işte siyasi öyküden kaynaklanır. Değişimden duyulan endişesi, değişim karşıtı tüm kutupları aynı noktaya iter zira… Şimdi sormalı mesele sadece değerlerden kaynaklanan muhafazakârlık mıdır yoksa faydacı ve siyasi bir muhafazakârlık mı? Değişimciliğe karşıtlık, Orhan Pamuk, Hırant Dink davalarını biraz da bu açıdan düşünün…
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |