|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 21 ARALIK 2005 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Seküler kültür aklın dışında akıl, hayatın ötesinde hayat kabul etmediği için, ölümden sonraki dünya anlamıyla birlikte önemini de yitirmektedir. Ölümü ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın dışına atanlar, başkalarına ölüm yağdırsalar da, kendilerine ölümün hiç gelmeyeceğini sanıyorlar. Bunun için, bütün dünyada savaşlar birbirini izliyor. Güneşin bir ülkede batıp başka bir ülkede doğması gibi, dünyanın bir yerinde biten savaş, başka bir yerinde yeniden başlıyor. Ölümün, kendisini kendisinden uzaklaştırmaya çalışanları bir gün yakaladığı gibi, savaşlar da bir zaman sonra savaş çıkaran ülkelere ulaşacaktır. Tarihin her döneminde, savaş çıkaranlar, savaşlarla yok olup gitmişlerdir. Nasıl ölümü yok sayanlar ölümden kaçamazlarsa, savaşlarla başkalarının evlerini yakanlar, yeni savaşlarla kendi evlerini yakılmaktan kurtaramazlar. Ölümü unutanlara, savaşlarla ölüm hatırlatılır. Ölüm hayatın hiç değişmeyen yüzüdür. Ölümünün yeni bir yıldönümünde bütün dünyada anılan Mevlana, ölüme bir "ayrılık" değil, bir "kavuşma", bir "buluşma" olgusu olarak bakmıştır. O ölümde "yokoluş"un değil, "varoluş"un kaynağını bulduğu için, savaş öncülüğünden daha çok barış öncülüğü yapmıştır. Onun bulunduğu yerde, savaşa kesinlikle yer yoktur. Gönül dünyasının ustaları, savaşla güzellik olmayacağını bilirler. Yirmibirinci yüzyılı bir barış yüzyılı yapabilmek için, Mevlana gibi, savaş içinde barışı, hayatla birlikte ölümü yaşamak gerekir. Çünkü ölümü unutanlar, kendilerini dört bir yanından kuşatan savaşlarla onu hatırlamak zorunda kalırlar. Savaşlarda haklı ile haksız ve suçlu ile suçsuz birbirine karıştığı için, her ölümle birlikte bütün dünya da ölür. Savaşsız bir dünyayı ölmeden önce ölmesini bilenler kurar. Ölüm saçan savaşların önünde, onlardan başka duracak güç yoktur. Mevlana ölümü unutanlara, Kutup Yıldızı'nın Kuzey'i göstermesi gibi, hayatın gitmekte olduğu yolu gösterir. Necip Fazıl'ın Kaldırımlar şiirinin bir dizesinde vurguladığı gibi: "Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları." Sonu ölüme giden dünyanın savaşlardan arındırılabilmesi için, hayatın bütün boyutlarında ölümün içselleştirilmesi gerekir. Hayatı ölümden ayıranlar, dünyayı savaşlardan kurtaramazlar. Mevlana ölüme baktığı gibi, savaşa da başka bir açıdan bakmaktadır. O yüzyıllarca bütün insanlığı savaşa değil, barışa çağırmıştır. O dünyayı en yüksekten ve en geniş açıdan bakarak, herkesin ölümle birlikte savaşa da bakışını değiştirmiştir. Kim olursa olsun, kapısı herkese açıktır. Çünkü onun yolunda ümitsizliğe kesinlikle yer yoktur. Bütün dünyada yankı bulan çağrısının etkisi, ölümün sırrını keşfetmesinden kaynaklanır. Gönlünü onun gönlüne ayarlayanlar, savaşın kartalı değil, barışın güvercini olurlar. Çünkü her insanın gönlünde bir Mevlana vardır. Mesnevi'yi okuyan herkes gönlünde uyuyan Mevlana'yı uyandırır. Mevlana bir tanedir. Ancak Mesnevi herkese bir Mevlana olma imkanı verir. Bunun için, Mesnevi bütün insanlığın ilham ve güç kaynağı olmaktadır. Barış isteyen herkes, hayatını Mesnevi ile yoğurmalıdır. Yönünü Mevlana'ya ayarlayanın, hayatı ölümle son bulmaz.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |