AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
YÖK ve terbiye...

Duy da inanma... YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, Başbakan Erdoğan'ı "terbiyeye" ya da terbiyeli olmaya davet etmiş.

Kelimesi kelimesine böyle olduğunu düşünmüyorum; "terbiyeye davet etti", büyük ihtimalle, YÖK Başkanı'nın basın toplantısını haberleştiren gazetenin ifadesi.

Basın toplantısını ben de izledim. Teziç, muhatabı belirsiz bir sözden alınganlık çıkarıp, kendince birtakım açıklamalar yaptı, üstü kapalı sözcüklerle Başbakan'ın terbiye anlayışını sorguladı, biraz da iç çekti filan...

Teziç, daha çok, Başbakan'ın "jest ve hareketlerine" içerlemiş. Bir ifadeden, bir fiilden sözetmiyor. Mesele sadece jest ve mimikse, bence aşırı bir alınganlık gösteriyor.

Biliyorsunuz, hükümetin ve özellikle Başbakan'ın performasını beğenenler, Teziç'in 'jest ve hareketler' diyerek istihfafla karşıladığı davranışlar bütününe "vücut dili" diyor ve bu konuda Başbakan'ı son derece başarılı buluyor.

Demek ki değerli başkan, bir tür "kendini ifade" ve "dolaylı anlatım yolu" sayılan vücut dilinden rahatsız ve bunu hem kendisine, hem yönettiği kuruma, hem öğretim üyelerine hakaret sayıyor.

Niyetim elbette Başbakan'ı savunmak değil...

Ortada, Cumhurbaşkanımızın çok sevdiği ifadeyle, "savunu"yu gerektirecek bir durum varsa, hükümet yetkilileri çıkar konuşur.

Fakat Teziç de çok iyi biliyor ki, jest ve hareketlerin muhatabı ne YÖK'tür, ne üniversitelerdir, ne de genel olarak "akademik camia"dır...

Biraz kaba olacak ama, Başbakan hep böyle.

Herkese karşı böyle.

Madem ki Teziç "ne olduğunu bilmediğimiz "jest ve hareketler" konusunda bu kadar hassas ve işi hiç de haddi olmadan Başbakan'ın terbiye anlayışını sorgulamaya kadar vardırıyor, o zaman bize de, "Sen önce rektörlerini hukuka ve yasalara saygılı olmaya, daha da önemlisi terbiyeye davet et" deme hakkı doğar.

Daha önce çok yazdım.

Teziç varolduğu sürece yazmaya devam edeceğim.

İnönü Üniversitesi Senatosu, yayınladığı bildiriyle, "Cumhuriyetimizin temel niteliklerini korumak ve kollamak sorumluluğunu taşıyan tüm kişi ve kuruluşları bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeye" çağırmıştı...

Yani, rektör Fatih Hilmioğlu orduyu göreve davet ediyordu.

Kime karşı?

Parlamentoya ve "seçilmiş hükümete" karşı.

Teziç hiç alınganlık göstermedi. Üstelik, aynı Hilmioğlu, Başbakan'ı "başbayi" sıfatıyla tahkir ettiği halde, rektörünü ikaz etme gereği bile duymadı.

Çukurova Üniversitesi Rektörü Yalçın Kekeç (bir kez daha hatırlatıyorum, bu satırların yazarıyla zinhar bir akrabalığı yoktur), Başbakan'ı "halayık"a benzetmişti. Başbakan dilini elini karıştırıyormuş; kişinin edebi yaptığı icraatteymiş, dilini elini karıştıranların sonu belliymiş, vs... Ardından ünlü "taşlama"yı göndermişti: "Halayığı hanım eylersen kurnayı kırar tas ile/Zurnacıyı müezzin edersen minareyi yıkar tas ile..."

İlginçtir, Teziç buna da tepki göstermedi.

Hele, bu ülkenin seçimle gelmiş Başbakanını, "Sonu, 'kara cüppeliler' diyen Menderes gibi olur" diye tehdit eden ODTÜ Rektörü Ural Akbulut'a hiç sesini çıkarmadı.

Dahası, İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Yaşar Akbıyık'ın yaptığı kabalığa, bırakın karşı çıkmayı, "Biz üniversitelerin içişlerine karışmayız" diyerek, bir de örtülü destek gönderdi.

Ee, sen hükümetin içişlerine karışıyorsun ama... Başkalarının jest ve hareketlerinden alınganlık çıkarıp, onların terbiye anlayışını sorgulayabiliyorsun...

Ben Teziç'ten, muhayyel jest ve hareketleri değil, "Niçin ilk 500 üniversite arasında bir Türk üniversitesi yok?" sorusunu dert etmesini beklerdim.


3 Ekim 2005
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya
| Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık
| Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED