AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Nereden nereye gidiyoruz

Globallik… Birey, bireysellik, sorumluluk, etik kavramlarını kökünden etkileyen bilgi ve teknoloji çağı… Ulus-devletten sanata, uluslararası ilişkilerden sermaye hareketlerine, toplumsal taleplerden enformasyona kadar merkezi anlayış ve referansları altüst eden post-modern bir oluşum…

Bunlar 2000'li yılların en azından ilk çeyreğini tanımlayacak kavramlar… Gücünü geçmişten almayan, yarın adına bugünü feda etmeyen, geleceği bugün içinde kuran bir anlayış çağının başlangıcını simgeleyen kavramlar…

Bunları biraz biraz ucundan kıyısından solumaya başladık...

Ne var ki, burası, hala üç farklı "tarih" zamanını bir arada yaşayan bir diyar.

İnsanın ruhunu kurtarmaya yönelen "modernlik öncesi düşünce" bu topraklarda hala çok güçlü.

İnsan neslini kurtarma adına ilerleme, yani gelecek fikri üzerine oturan, ilan ettiği seferberliğe, tarih yürüyüşüne herkesin takılmasını zorunlu kılan, en önemlisi geleceği kurmak için bugünü feda etmeyi tabulaştıran "modernite zihniyeti" bu ülkenin ideolojik genlerini oluşturmaya, sorunlarını yönlendirmeye devam ediyor.

Ama bunlar yanında "katıksız zamanı", modernlik sonrasının "ertelenmemiş şimdiki an"ını da yaşıyoruz. Modern çağın inkar ettiği kültürden değerlere, devletlerden fikirlere "ölümlülüğü" artık kabul ediyor, taşıyor ve sıradanlaştırıyoruz. Geleceği değil, şu anı talep ediyoruz. Daha da öte, evde, sokakta, televizyonda, fikirde, aşkta "şimdiki zamanın çoğulcuğu"nu tüketiyoruz. Kültürel talepler, kimlikler, inançlar şimdiki zamanın özgürlük ve yaratıcılık arzuları olarak karşımızda.

Keşke yaşadığımız, en azından, bu farklı zamanların çoğulculuğu olsaydı…

Oysa tüm iç içe girmişliklerine rağmen onların kavgasını soluyoruz…

Uzun süre ekonomik krizden devlet bunalımına, zihniyet tıkanıklığından siyasi şizofreniye hemen her yerde, ülkenin hem kendisi ile hem çağ ile buluşmasını engelleyen bu kavganın ardında ne yattı?

Kural ile çıkar, fayda ile değer arasında orta noktayı bulamamak, çıkar ve faydayı, ilkeyi çıkarlara göre yeniden tanımlamak neden yapılageliyor?

Kim suçlu? Her on yılda bir günah çocuğu ilan edilerek bir darbe yiyen ama nedense hiç yenilenmeyen siyasetçi sınıfı mı?

Peki onların arkasında ne var? Onları böyle kılan ne?

"Atarerkil bir kültür" mü?

Peki neden ataerkiliz biz?

Neden her düzeyde idare ve siyasetten kendi özel alanımızı büyütmeyi anlıyor, bunu yapabilmek için ait olduğumuz toplumsal ve ekonomik çevrenin yaşam alanını kuralsızca, keyfice genişletmeyi şiar ediniyoruz?

Neden bu ülkede birey haklarından, hukuktan sadece mağdurlar söz eder? Egemenler, burjuvalar şikayet ede ede hep merkezci, devletçi olurlar?

Peki birey hakkından söz eden mağdurlar nasıl olur da hep bireysiz bir kamu düzeni söylemini yüceltirler, karşıtları ise farklılaşmayı reddeden insansız bir çağdaşlık söylemi tuttururlar?

Modernlikte bile, bu anlayışın iki temel unsurundan birini, merkezileşmeyi benimseyen, diğerini, bireyi ve farklılaşmayı yok sayan bir ideolojik yırtılmanın çocukları değil miyiz, biz? Soyuttan nefret eden somutçu, reçeteci zihinlerimize egemen olan garip bir köken mitolojisinin, türlü köktenciliklerin temelinde biraz da bu yatmaz mı?

Eğer öyleyse bilin ki; şimdiki zaman ve şimdiki zamanın ruhu bu yapıyı dize getirmeye soyundu...

Yol verme kararı bizde, hepimizde…


21 Ekim 2005
Cuma
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED