|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Bu sütunda Doğu'da görev yapan bir öğretmen arkadaşın hatırasını yayımlamıştım. Olay şöyle gelişiyor: Şehrin çok fakir bir mahallesinde görev yapan arkadaş öğrencilerin sınavda sürekli başarısız olmalarını kendine yediremeyip, sebeplerini araştırıyor. Bir anket yapıyor sınıflarda. Sorular şöyle: 1- Sabah kahvaltısı yapıyorum, çay, peynir zeytin vb. 2- Sabah kahvaltısı yapıyorum, çay, çökelek. 3- Sabah kahvaltısı yapıyorum, sadece çay ve ekmek. 4- Sabah kahvaltısı yapmadan okula geliyorum, çünkü evde yiyecek yok. Arkadaşın kalbi paramparça, çünkü öğrencilerin yarıdan fazlası hiç kahvaltı yapmadan geliyor, bir kısmı da kuru ekmek ile çay. Bir gün sınav öncesi bakkala gidiyor ve bir kutu Tadelle alıyor. Öğrencilere dağıtıyor. Tadelleleri neşeyle yiyen çocuklar sınavda yüzde elli başarılı oluyor. Uyumayalım beyler, uydurma gündemler ile uğraşmayalım. Güzel yurdumuzun güzel çocukları mektebe aç karnına gidiyor, aç. Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Mehmed Mehdi Eker, öncelikle ilköğretim okullarındaki çocuklara her gün bir bardak süt ve bir yumurta verilmesine yönelik bir program hazırladıklarını söyledi. Tarım Bakanımızı tebrik ediyorum. Umarız bu proje sağlıkta uygulanır. Sütler bozuk, yumurtalar çürük çıkmaz. Hani ya devlet ihalesidir, belli olmaz. Ayrıca bu yardım, ihtiyacı olan çocuklara verilmelidir. Yeri gelmişken şunu da hatırlatalım: Efendim Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilere parasız kitap dağıtıyor. İyi, güzel. Ama bunu şöyle yapsa daha iyi olmaz mı: İhtiyacı olana ücretsiz versin, parası olana parayla satsın. Böyle olunca "ayrımcılık" olurmuş. Yahu şu ülkedeki ayrımcılık örneklerini saysak buradan Fizan'a gider yani. Okullar açılırken gördüğümüz ikinci bir gelişme ise, 37 yıl sonra ilkokulda yeniden harfleri tanıyarak okuma usulüne dönüş yapılmış olmasıdır. Bizim okuduğumuz Alfabe de böyle idi. A (At), B (Bebek), C (Civciv) D (Dede). Öğretim usullerinde yenilik ve değişiklik olabilir; yeter ki kaliteye-prim verilebilsin. İlköğretimden itibaren çocukların yazısı da fevkalede çirkin ve yanlışlarla dolu gözüküyor. Şimdi yazı dersi daha bir ciddiye alınacak, elyazısı dediğimiz (italik) yatık ve bitişik yazı öğretilecekmiş. Bu da isabetli bir karar. Çocukların daha ilkokulda hem imla kurallarını, (Ne yazık ki ülkemizde şu imla meselesi bir türlü hal yoluna girememiştir) hem dilbilgisini, hem de Türkçe'yi layıkıyla öğrenmeleri; mümkün olduğu kadar güzel ve okunaklı yazıya alışmaları lazımdır. Bizim zamanımızda böyle idi. Bu işler ilkokulda layıkı ile bitirilmelidir. Milli Eğitim'in en önemli meselesi budur. Şimdi adam liseyi bitiriyor, yarım sayfa yazıda on kez imla hatası yapıyor, yazdığı yazı da okunmuyor. Lisede sadece öğretmenlik yapan arkadaşlarımdan bazen rica ederek çocukların sınav kağıtlarına bakıyorum (Eh, ne de olsa ben de öğretmenlik yaptım, altı yıl). Bırakın imlayı, kelimenin ortasında büyük harf yazanlar var. Mânası tam bir doğru cümle kuran yok sanki. Durum içler acısıdır. Umarız ilköğretimdeki bu olumlu adımlar, titizlikle ve devamlılık arzederek uygulanır, çocuklarımız doğru-dürüst okur-yazar olur. Milli Eğitim uygulamalarında en tehlikeli olan şey (Ne yazık ki son yirmi yılda bunun çeşitli örneklerini gördük) meselenin "deneme tahtasına" döndürülmüş olmasıdır. Siz şimdi "kredili sistem"i hatırlıyor musunuz? Ne kadar övgü ile bahsedilmiş ve uygulamaya başlanmıştı. Şu dillerde sakız olan "ezbercilik" aşağılamasından da vazgeçelim lütfen. Bilgi edinmenin direği ezber ile kurulur (Ezber bilgiyi hafızaya nakşetmektir). Anlam bu direğin çatısıdır. Bambaşka bir şeydir. Direksiz çatı ayakta durur mu hiç, Şiirle matematiğin ilişkisini düşünün. Formüllerle fiziğin ve kimyanın. Dilimizi veya bir yabancı dili nasıl öğreniyoruz? Mümkün olduğu kadar fazla kelime ezberleyerek (yani hafızamıza alarak, kelime dağarcığımızı zenginleştirerek) mânasını bilmeden kelime ezberlenir mi hiç? Böyle saçmalık olur mu?
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |