|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Globalleşmenin mecbur kıldığı dışa açılma ile "içe kapanma" reflekslerinin çarpışmasından doğan derin dalga, hem toplumda yeni sarsıntılara yol açıyor, hem de yeni "tahrik odakları"nın değirmenine su taşıyor. Son günlerde olup bitenlere, sokaklara yansıyan "tahrik" görüntülerine baktığımızda, sanki bütün bunların "devletçi fikre meşruiyet kazandırmak" için yapılıyormuş hissine kapılıyoruz. Dolayısıyla, "çatışmalar haritası" üzerinden dolaşıma sokulmak istenen hedeflerin, "otoriter" devletçiliğin alanını genişletme anlayışıyla ilginç bir şekilde paralellik arzettiğini görüyoruz. İşte tam da bu yüzden, Yeni Terörle Mücadele Kanunu için hazırlanan çalışmayı böyle bir çerçeveden değerlendirmekte yarar var. Çünkü, yapılan bu ön çalışma, AB'ye uyum çerçevesinde daha önce yenilenen Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda yapılan ve demokratikleşme yolunda "reform" niteliği taşıyan düzenlemelerin büyük bir kısmının, TMK'da yeniden düzenlenmesi anlamına geliyor. Eğer yeni TMK, bu çalışmalar esas alınarak yasalaşır ve hayata geçirilirse, daha önce TCK ve CMK ile getirilen bütün olumlu düzenlemeler ortadan kalkacak ve Türkiye yeniden OHAL dönemine taşınacaktır, bundan kuşkunuz olmasın. Yani, terörle mücadele adı altında, demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler adına yapılan reformlar tümüyle berhava olacaktır. Kaldı ki, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, terörle mücadele için yeni TCK'nın yeterli olduğunu, TMK'da yapılmak istenen düzenlemelerin önemli bir kısmını yeni Türk Ceza Kanunu'na koyduklarını, terörle mücadelede kurumlararası işbirliğinin, yasadan daha önemli olduğunu söylüyor. Ama yeni TMK çalışmalar da bütün hızıyla devam ediyor. Ancak ne hikmetse, Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, MİT, MGK Genel Sekreterliği, Genelkurmay, üniversiteler ve Yargıtay'dan da temsilcilerin bulunduğu 33 kişilik komisyonun TMK çalışmaları yaptığı bir dönemde hepimizin gözü önünde bazı "ilginç tesadüfler" yaşanıyor. Bu gelişmeler gerçekten bir "tesadüf" mü, yoksa başka soru işaretlerine mi bakmalıyız? Mesela, yıllardır ortalarda gözükmeyen "Hizbut-Tahrir" örgütü, durup dururken önce Fatih Camii, ardından da Ankara Hacıbayram Camii önünde "Hilefet" gösterileri yapıyor. Doğrusu başkaları ne düşünür bilemem ama, ben bu eylemlerin sanki "adrese teslim gerekçeler" olduğuna inanıyorum. Kuşkusuz tesadüfler, bununla da sınırlı değil. Mesela, henüz "meczup" mu, "suikastçi" mi olduğu kesinleşmeyen birisi ortaya çıkıyor ve sanki TMK çalışmalarının önemini vurgulamak istermiş gibi, Kütahya'da Başbakan Erdoğan'ın katıldığı bir törende "suikast girişimi"nde bulunuyor. Doğrusu, bana bu kadar "tesadüf" fazla geliyor. Açıkçası, bu kadar tesadüf bizi bozar...
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |