|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin Kanuni döneminde olduğu gibi, hem Asya, hem de Avrupa'da kendisine saygın bir yer edinebilmesi, Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasına yeni boyutlar kazandırarak, ekonomisiyle birlikte kültürünü de sınırlarının dışına taşımasına bağlıdır. Eylemin düşünceyi izlemesi gibi, ekonomi de kültürü izler. Toplumların kültürel, siyasal ve ekonomik alanlardaki başarıları, ülkeleri birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen bir bütünün parçaları olarak, görmelerinden kaynaklanır. Düşünce ile eylem arasında olduğu gibi, kültür ile ekonomi arasında da, kutsal kitaplarda sürekli vurgulanan, diyalektik bir etkileşim vardır. Derin düşünce olmadan, tutarlı eylem olmadığı gibi, zengin bir kültür olmadan da, sağlıklı bir ekonomi olmaz. Her tutarlı eylemin arkaplanında derin bir düşünce vardır. Aynı şekilde, sağlıklı bir ekonomi de zengin bir kültüre dayanır. Düşünce ile eylem ve kültür ile ekonomi kitapla uzun ömürlü olur. Geçen hafta sonunda "İnsan Yayınları"nın yönetim merkezinde, kültür ile ekonomiyi madeni paranın iki yüzü gibi, birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak gören İlhan Akıncı'nın öncülüğünde, Avrupa Birliği sürecinde Yunus Emre'den Sezai Karakoç'a kadar Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasının zenginliklerini Batı'ya taşımanın yollarını tartıştık. Dünyaya açılmanın yöntemlerinin tartışıldığı toplantıya, Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, Doç. Dr. Adnan Aslan, Ahmet Murat Özel, Mehmet Ali Yeşil ve İsmail Akıncı da katılarak, hemen uygulamaya konabilecek öneriler getirdiler. İnsanlık tarihi boyunca, her dönemin düşünce ve eylemi gibi, kültür ve ekonomisi de kutsal kitaplara düşülmüş uzun dipnotlardan oluşur. Çünkü onların doğrularının dışındaki doğrular, zamanla geçerliliklerini yitirirler. Kutsal değerler, her dönemde, her toplumda canlılıklarını korudukları için, kitleleri hem değiştirir, hem de peşlerinden sürüklerler. Onlar okundukça, düşünce ve eylem ile kültür ve ekonomi yeni boyutlar kazanır. Bu yüzden, bilgeler okumayı olduğu kadar yazmayı da sürekli özendirmişlerdir. Düzenli ve sürekli okunan kitapların sayısı çok değildir. Mesnevi, İhya, Mukaddime gibi, klasikler kutsal kitaplardan beslendikleri için, her dönemde yenidirler ve Kıyamet'e kadar da okunacaklardır. İletişim ve etkileşimin en güçlü ve en etkili aracı olduğu için, her kitabın okunması gerekir. Ancak arayış içinde olan, okuduğu her kitaba kutsal kitap gibi bakacaksa, hiç okumaması daha iyidir. Ele geçen her kitap yazarı ve yayınevine göre hem okunmalı, hem de okunmamalıdır. Robin S. Sharma'nın "Ferrari'sini Satan Bilge" kitabında vurguladığı gibi: "Bazı kitaplar tadına bakmak, bazıları önce ağızda iyice çiğnemek ve bazıları da bütün halde yutmak içindir." Düşünce ve eylemin olduğu kadar kültür ve ekonominin ustalarının yanlarından hiç ayırmadıkları ve gece gündüz okudukları kitapları vardır. Onların hepsi kutsal kitapları zaten ezbere bilir. William Faulkner okuma konusundaki bir soruya "Moby Dick'i 4-5 yılda bir, Don Kişot'u her yıl bir kere, Dickens'ın kitaplarını sık sık bölük pörçük, Karamazov Kardeşler'le Madam Bovary'yi hemen hemen her yıl, Tevrat'ı zaman zaman okuyorum, Shakespeare'in bütün eserlerini içine alan ufak bir cildi her vakit yanımda taşır, orasından burasından okurum azar azar" cevabını vermiştir. Anadolu insanı için okumak, nasıl bir görev ise, okunması gerekeni ayrım gözetmeden herkese ulaştırmak da daha büyük bir görevdir. Bilgelerin yolu kitaplarından izlenir. Hayatı bütün boyutlarıyla yaşanır kılmanın sırları kitaplarda gizlidir.
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |