AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
12 Eylül'ün fazileti mi?

Ertuğrul Özkök, 11 Eylül 1980 tarihini unutmamamız gerektiğini, 12 Eylül'ü 11 Eylül'deki Türkiye'nin penceresinden bakarak değerlendirmemiz gerektiğini söylüyor. Ve 12 Eylül öncesinde benim yaşımda olan insanların bizzat yaşadığı, sonraki kuşakların ise okuyarak öğrendiği o karanlık dönemi bir "kurtuluş günü" olarak anlata anlata bitiremiyor: "Ülkenin sokaklarında her gün 25-30 insan katlediliyordu.

Solda 5 bin, sağda 5 bin eli silahlı militan, büyük şehirlerin sokaklarını işgal etmişti.

Ülkenin yetişmiş yüzlerce öğretim üyesi, sendikacısı, avukatı, savcısı cinayet şebekeleri tarafından evlerinin önünde, arabalarında, sokaklarda kalleşçe vurulmuştu.

Ve vurulmaya devam ediyordu.

Üniversitelerde örgütlü fanatikler yüzünden dersler yapılamıyordu.

Sağ ve sol fanatizm devlette hızla kadrolaşıyordu.

Anneler ve babaların kulakları radyolarda, gözleri kapıda, çocuklarının ölüm haberini bekliyordu."

Evet bunları biliyoruz, daha doğrusu 12 Eylül darbesini yapanların penceresinden baktığımızda, memleketin önünde "darbe"den başka bir seçenek kalmadığını söylemek mümkün. Böyle baktığınızda, sanki 12 Eylül darbesi bir "kurtuluş günü" gibi gözüküyor.

Ama bir şeyi bilmiyoruz, darbenin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen hala bir türlü kerametini anlayamadığımız karanlıkta kalmış bazı noktalar var. Mesela, nasıl oluyor da, 11 Eylül 1980'de ülkede kan gövdeyi götürürken, 13 Eylül sabahı memlekette her şey güllük gülistanlık oluveriyor bunu yıllardır bir türlü anlayamadık. Bugün,12 Eylül'ün "fazileti"nden bahsedenler bunu anlatırlarsa seviniriz.

Oysa 12 Eylül öncesi Türkiye'de "sıkıyönetim" vardı ve ülkede her şey askerlerin kontrolü altındaydı. Askerler, istedikleri zaman sokakta istedikleri insanı çevirip kontrol yapabiliyor, iş yerlerimizi, evlerimizi rahatça arayabiliyorlardı. Yani yetki tamamen askerlerdeydi. Tıpkı 12 Eylül'de olduğu gibi... Ama ne hikmetse, kan bir türlü durdurulamadı. Ta ki 12 Eylül'de düdük çalana kadar... Ve sonra, 13 Eylül sabahı her şey bıçak gibi kesiliverdi.

Acaba günlerde mi bir "keramet" vardı diye düşünmeden edemiyor insan... Olur ya, terörü icra edenlerin bazı günlere, aylara takıntısı vardır, ya da aslında yaptıkları kanlı eylemlerden nadim olmuşlardır ama bir türlü boş vakit bulamamışlardır... 'Ah şu 12 eylül gelse de terörden vazgeçsek' gibi bir şey yani...

Koskoca bir ülkeyi, terör karanlığına sürükleyen bir "cinnet dönemi"nin izahı bu kadar basit olamaz herhalde. Eğer terör, bir günde bıçak gibi kesilebiliyorsa, o zaman bunun bir başka izahı olmalı. Şimdi 2005 Türkiyesinden baktığımızda, Türkiye'nin iç dinamikleriyle birlikte başka faktörler, başka aktörler de hesaba katılmadan bu dönemin izahı mümkün değilmiş gibi gözüküyor.

Demem o ki, şimdi oturup, "12 Eylül darbesi ne kadar gerekliydi, iyi ki yapıldı yoksa memleket elden gidecekti" gibi genel geçer ifadelerle, dönemin mağduriyetlerini telafi etmek mümkün değildir. Ayrıca, hiçbir darbenin meşruiyeti olamaz...


23 Eylül 2005
Cuma
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED