Bakmayın "Kaçak Kur'an Kursuna dur" türü manşetlere, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto ettiği 263. maddesi, aylar süren TCK üzerine tartışmalar sırasında hemen hiç ilgi görmemişti. Önce 'zina' maddesini tartıştık, sonra basına getirilen kısıtlamaları... O madde tartışma gündemine girdiğinde de, uzun bir süre, kimsenin ağzından, maddedeki 'kanuna aykırı eğitim kurumu' ifadesi ile Kur'an-ı Kerim öğretimi arasında ilişki kuran bir cümle duymadık. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Değiştirilsin" demesine kadar...

İşte görüyorsunuz: O maddenin Kur'an öğretimiyle ilgili olduğu artık saklanmıyor.

Ancak, bu defa bir başka anlam kaydırması yapıldığı da gözden kaçmıyor. Yasanın ilgili maddesinde 'kaçak' diye bir sözcük yok, 'kurs' diye de, maddeyi Kur'an öğretimi ile irtibatlandıracak en ufak bir belirti de bulunmuyor; buna rağmen yasaklananın 'kaçak Kur'an kursu' olduğunu yazıyor gazeteler şimdilerde. Tabii, önüne 'kaçak' sıfatı eklenen hiçbir görüşü ve eylemi savunmak mümkün değil. Bu durumda, 'kaçak' bir eylemi engellediği için veto alkışlanıyor.

Kur'an öğretiminin 'kaçak' bir eylem haline dönüştürülmesi bir propaganda manevrası...

Oysa gerçek hayli farklı. Hem Türkiye'deki yanlış lâiklik uygulamalarına dönük bir yüzü var konunun, hem de çağdaş eğitim ve öğretim anlayışıyla irtibatı... 263. madde, şimdiki halinde kalırsa, din öğretimi önündeki engel varlığını sürdürmeye devam edecek demektir. Oysa, devlet, evet 'kaçak' sıfatını taşıyan hiçbir eyleme göz açtırmamalı, ama devletin anayasal bir görevi de, isteyen vatandaşların çocuklarını dinî açıdan geliştirmesinin önünü açmaktır.

Lâik bir ülkede dinî eğitimi devlet verir; bunu yaparken de hiçbir dini diğerine üstün tutmamaya gayret eder. Buna karşılık, ülke insanının dinini öğrenmesine de imkân sağlar devlet. İsteyen herkes, en erken yaşlardan başlayarak, çocuğuna dinini öğretebilir; çocuğunun dinî açıdan bilgilenmesini sağlayabilir. Bunun için kurs da açabilir, okul da. Lâik devlet din öğretimine karışmayacağı için, bu alanda açılan kurumların denetim dışında devletle bir irtibatı olmaz... Oysa Türkiye'de devlet okullarında din eğitimi verilmekle birlikte, çocuklarının kendi dinlerinin temel esaslarını 15 yaşından önce öğrenmeleri yasaktır.

Bugünün dünyası, eğitim ve öğretimi doğuştan başlayan sürekli bir devinim olarak görüyor. Artık eskisi gibi 'tek tip eğitim' zorlamasını sürdürmüyor devletler; tersine, bugün birçok gelişmiş ülkede, veliler, çocuklarını okula göndermek yerine eğitimlerini evde kendileri vermeyi yeğliyor. 'Homeschooling' deniyor buna ve devlet buna ters bakmak şöyle dursun, çocuğunu evde eğiten aileleri beher öğrenciye okulda yaptığı masrafı ona tahsis ederek ödüllendiriyor da. Bugün pek çok Batı ülkesinde, evler, apartmanlar, köşedeki boş dükkan birer eğitim kurumu gibi çalışmıyor mu?

"Lâiklik anlayışımızı ve eğitime bakışımızı değiştirelim" teklifine verilen bir tek cevap var: "Ya o kurslarda terör örgütlerine militan yetiştirilirse?" 'Terörist', bugünün dünyasında her ortamda yetişebiliyor; ABD 'teröre karşı savaş' kampanyasını başlattığında, 'lider' düzeyindeki örgüt üyelerinin hiç de eğitimsiz olmadıklarını görüp öğrendik. ABD'nin elindeki en üst düzey 'el-Kaide' mensubu, ünlü London School of Economics'te eğitim almış biri değil mi?

Dünyanın her yerinde terörle mücadelenin farklı yöntemleri ve o yöntemi başarılı kılması umulan yasal düzenlemeler vardır. Türkiye'de de o amaçla çıkartılmış bir 'terörle mücadele yasası' bulunuyor ve o yasa içerisinde örgütlerin militan eğitimi faaliyetleri de unutulmamış... Gerçek anlamda 'kaçak' bir eğitim ve öğretim faaliyeti, hangi alanda yapılıyor olursa olsun, o yasanın duvarına çarpacaktır.

TCK'yı ve bir maddesini ele alıyor görünsek de, demokrasiyi, lâiklik uygulamalarını, çağdaş eğitim ve öğretim ilkelerini tartıştığımız açık. Tartışmanın perdeleme ve perde işe yaramayınca kavramlara anlam kaydırma tarzı yöntemlerle yürütüldüğünü de gözden kaçırmamalıyız.

Ülkeye yazık oluyor.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan