|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
"Çok kitap okuyarak öğrenmek" ile "bir kitabı defalarca okuyarak öğrenmek" arasındaki nitelik farkını tartışmaya değer bulanlar, ister istermez 'tekrar' ve 'ezber' kavramlarının üzerindeki perdenin aralanması gerektiğini de bilirler. Biz de aynı yolu takip edip 'tekrar' ve 'ezber' kavramlarından hareketle modernler nezdinde küçümsense de, hafife alınsa da, dudak bükülse de bir metni tekrarlamanın ve ezberlemenin çoktan yitirilmiş ve unutulmuş olan değeri üzerine, düşünmenin ışığını bir kez daha düşürmeye çalışacağız. Bir kitabı defalarca okumak demek, o kitabı tekrar tekrar okumak demektir. Tekrar tekrar okunan metinler ise bir süre sonra -yapılan tekrarın sıklığı ve ciddiyeti oranında- bellek tarafından lafzen kayda geçirilmiş, yani ezberlenmiş olurlar. Modern pedagoji tekrarı da, ezberi de kötülediği için, bizler yıllarca tekrar ve ezber sözcüklerinin hep olumsuz olarak kullanıldığına tanık olup durduk. Bugün "ezberci kafa" demekle 'aptal' demek arasında neredeyse hiçbir fark yok. Modernlik, insanın, eşyanın özüne ve hakikatine yönelmesinden hep rahatsızlık duydu. Eşyanın bilgisini kullanmayı yeğledi, eşyaya nüfuz etmeyi, anlamayı önemsemedi; hâlâ da önemsemiyor. Eğitim sistemini de bu anlayışla inşa eden modernlik bıkıp usanmadan bilgi kullanıcıları yetiştirip duruyor; "Nedir?" ve "Niçin?" sorularını sormuyor, sorulmasını da istemiyor. Bugün nazarî bilimlerin (ba-husus "ulum-i nazariyenin sultanı" Metafizik'in) içi boş sözcük-oyunlarından ibaret sayılması da yine aynı anlayışın ürünü. Talebeye 'tanım' (tarif, kavl-i şarih) yapabilme ve tanımlardan hareketle kavramlar dünyasına nüfuz etme yeteneğini kazandırmak, klasik bilimlerin başlıca hedeflerinden biriydi. Bugün ise tanım yapmaya, tanım kullanmaya, tanımların hesabını vermeye ihtiyaç duyan pek kimse kalmadığından, kavramların özü üzerine düşünme melekesinden mahrum bilgiçler doldurdu hikmet vadisini. Öyle ki kavramlarındünyasına adım atmak bir yana, en ciddi terimler bile gündelik dildeki anlamlarıyla kullanılıyor; zira ıstılah ile kelime arasındaki fark bilinmiyor. "Adsal tanım" deyip duranlar; "tarif-i lafzî" ile "tarif-i ismî" arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu akıllarına bile getirmiyorlar. "Ezberci kafa" tabirinin karşıtı, bugün olsa olsa ezberden ve tekrardan hiç hoşlanmayan "Amerikan kafası" olur. Peki ama sormak gerekmez mi kadim dünyanın ezberci kafasına karşılık modern dünyanın kullandığı "Amerikan kafası" çok mu daha derinlikli, çok mu daha düzeyli? Elbette hayır! Nasıl ki sırf ezberlemek ve anlamı dikkate almadan salt kelimeleri kaydedip durmak olumlanamazsa, zihnin örnek alacağı, üzerine basacağı zeminlerin bulunmaması da aynı şekilde olumlanamaz. Tekrar'ın tek başına değeri var mı, yok mu, bu ayrı bir mesele. Fakat bir şairin şairliğinin kalitesinde, zihninde mısraları dolaşan büyük şairlerin de rolü vardır. İyi şiirler bilmeyen, iyi şiirler bellemeyen kişi iyi şair olamaz! İyi bir ressam, resimlerini, tarzlarını, üslublarını bellediği büyük ressamların önüne düşürdüğü ışıktan yararlanır; belki bir süreliğine yararlanır, kendi üslubunu oluşturana kadar yararlanır ama her halukârda yararlanır. Bir bestekâr, büyük bestekârların besteleriyle hemhal olmadan büyüklerin vadisine adım atamaz. Hüda-yı nabit bir biçimde varolan büyük düşünürler, büyük sanatçılar yoktur; bilâkis büyüklerin gölgesinde ve büyüklerin kılavuzluğundan istifadeyle büyüyen, büyüyebilen fideler vardır. Tekrar, iyi olanı tekrardır; iyi olana nüfuz edene kadar tekrardır; iyiyi içselleştirebilecek kadar tekrardır. Acaba taklid batağına düşülmez mi bu esnada? Elbette düşülür ve fakat gerçekten büyüme istidadı varsa talib'de, bir süre sonra kendi sesini, kendi rengini, kendi düşüncesini, kendi eda ve sedasını ortaya çıkarmayı başarır. Öncekileri tekrarlamakta, iyi eserleri ezberlemekte hiçbir mahzur yoktur, bilakis talib için bu bir fazilettir. Mahzurlu olan, tekrarla, ezberle yetinmektir. Böyleleri büyük bir sanatçı olamasalar bile başkalarının büyük düşünür ve sanatçılarla irtibat kurmalarına yardımcı olurlar; meselâ gençleri daha iyiye, daha yukarıya gözlerini dikmeleri için teşvik ederler. İyi bir edebiyat öğretmeni, gerçekte iyi bir edebiyatçı olmayabilir ama pekâlâ iyi edebiyatçılar yetiştirebilir. Hocalarımızın büyüklüğü bizzat "büyük adam" (!) olup olmamalarıyla değil, aksine talebelerini "(büyük) adam" olmaya yöneltip yöneltmemeleriyle ölçülür. Hocamızın kendisi zirveye çıkamamış olabilir. Bu önemli değildir. Önemli olan talebelerini kendi seviyesine çıkardıktan sonra daha yukarılara çıkmaya özendirip özendirmediğidir. Bir talebenin daha yukarı çıkmak için yapması gereken, kendisinden daha yukarıda bulunanların seviyesine çıkmak, sonra eğer yapabilirse onları da geçmeye çalışmaktır. Kimse ikinci kata çıkmadan, üçüncü kata çıkamaz. Eğitimde sabr u sebatın anlamı işte budur; yani adım adım tırmanmaktır; sıçramayı ummak değil. Tekrar ve ezber, 'yükseklik/derinlik' kavramına sahip olanların meslekidir. 'Genişlik/genellik' kavramı ise eni ve boyu genişletmeye yarar, derinliği veya yüksekliği değil. Dolayısıyla bugün modernler daha ileri gitmek için sıçrıyorlar, daha yukarı çıkmak için değil. Tekrar ve ezber, bilgi dağının zirvesine adım adım çıkmak isteyen taliblerin vazgeçemeyecekleri en önemli tekniklerin başında gelir. O halde bırakalım sıçrama meraklıları istedikleri kadar ayaklarına 'yay' taksınlar; nasıl olsa onlar aşağıya doğru süzülürlerken, o adım adım tırmanmakta ısrar edenlerin -hiç kuşku yok ki- bu zevata el sallayacak kadar vakitleri olacaktır.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |