AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şiddetli evlilik

Aile içi şiddet; bir kişinin aile bireylerinden birine, bir kaçına ya da hepsine fiziksel ve duygusal şiddet uygulaması olarak tanımlanıyor. Uygulanan şiddet, şiddet görende öyle bir 'korku'ya yol açıyor ki bu, zamanla kişinin karşısındakine olan sevgisini ve kendine olan güvenini azaltıyor ya da tamamen yok ediyor. Council of Europe'ın 2002 yılı raporuna göre, dünya genelinde her dört kadından ve her altı erkekten biri hayatlarının bir döneminde aile içi şiddete maruz kalıyor. Fiziksel ve duygusal şiddete çoğu kere cinsel şiddet de eşlik ediyor.

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun 1995 yılı araştırma sonuçlarına göre, ülkemizdeki ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel şiddete, yüzde 53'ünde sözlü şiddete rastlanıyor. Çocuklara yönelik şiddetin oranı yüzde 46, cinsel şiddet ve tacizin oranı ise yüzde 9. Ürkütücü bir diğer sonuç ise; şiddete maruz kalan kadınların yüzde 80'inin yapılacak hiç bir şeyin olmadığına inanması. Bu, çaresizliğin kabulü anlamına da geldiği için uzun vadede şiddeti besliyor, devamını sağlıyor.

Şiddet kullanımı bölgelere, kültüre, gelir ve eğitim durumuna göre değişiyor, çıta yükseldikçe şiddet azalıyor gibi görünse de, aslında veriler bunun tam olarak böyle olmadığını söylüyor. Çünkü çıtayla birlikte şiddetin varlığını gizleme oranı da yükseliyor. Aile içi şiddetin, yaşam standardıyla birlikte kadın hakları konusunda dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak bilinen İsveç'te yaygın olarak görülmesi bu veriyi doğrulamaya yetiyor.

14 Ocak 1998 tarihinde kabul edilen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, aile içi şiddeti önleme amacıyla atılmış önemli bir adım olmakla birlikte, bunun hayata geçirilmesi için önce zihinsel bir dönüşümün yaşanması gerekiyor. Bunun yolu da, şiddet uygulayanların mutlaka 'haklı nedenler'i olduğuna, şiddete maruz kalanların bunu 'hak ettiğine' dair yanlış inançların kırılmasından, "kocam beni sevdiği için dövüyor" gibi avuntuların yalan olduğunun itiraf edilmesinden ve aile içi şiddetin bir 'aile meselesi' değil düpedüz 'suç' olduğunun bilinmesinden geçiyor.

İstanbul Valiliği, Çağdaş Eğitim Vakfı, Hürriyet ve CNNTürk işbirliğiyle başlatılan "Aile İçi Şiddete Son!" kampanyası da, bir süredir bu amaçla bir dizi çalışma yürütüyor. Televizyonlarda yayınlanan; küçük bir kız çocuğunun annesinin terliklerini, kıyafetlerini giyip, aynanın karşısında annesinin makyaj malzemeleri ile 'yüzünü gözünü dağıtması'nı gösteren tanıtım filmi bile tek başına, şiddetin kaçınılmaz bir sonmuş gibi algılanmasını önleme de, önemli bir rol üstleniyor.

Yasalar, kampanyalar hem şiddet uygulayanı, hem de maruz kalanı eğitmeye, şiddet kullanımını önlemeye çalışırken hassas bir dengeyi de gözetmek durumunda. Çünkü, genelde şiddet uygulayanların erkekler, şiddete maruz kalanların kadınlar olduğu gerçeği, kadınları erkeklerin 'şer'rinden korumayı amaçlayan bu 'iyi niyetli' yaklaşımları, cinsler arası yeni bir çatışmanın sınırına getirme tehlikesi de barındırıyor. O yüzden, bu bir olasılık olsa bile, çalışmaların erkek düşmanlığına yol açmadan yürütülmesini ve kadın ya da erkek, şiddete başvuranların ne kadar 'zavallı' bir duruma düştüğünün ve giderek 'insan' olma vasıflarını yitirdiklerinin altının çizilmesini gerekli kılıyor.

Gözlerimi de Al

İspanyol kadın yönetmen Iciar Bollain'in dün gösterime giren "Gözlerimi de Al" adlı filmi, aile içi şiddeti önleyebilme amacıyla çekilmiş ve amacına ulaşmış başarılı bir film. Bollain önceki gün düzenlenen basın toplantısında, filmi izleyen pek çok İspanyol erkeğinin sinema salonundan utanç içinde ağlayarak çıktığını, eşlerinden af dilediklerini ve kendisine de, eşlerine ne yaptıklarını ilk kez film sayesinde anladıklarını söylediklerini aktardı.

Şiddetin yaşandığı aileleri olumlu yönde etkilemesinin yanı sıra, katıldığı 22 festivalden 48 ödülle dönen ve dünya çapında ses getiren film, İspanya'nın Toledo şehrinde yaşayan bir çiftten hareketle evrensel bir sorunu, kadınca bir duygusallığa kapılmadan, tarafsız bir gözle anlatıyor. Şiddet uygulayan Antonio'yu da, şiddete maruz kalan Pilar'ı da anlamaya çalışıyor ve şiddetin çevreye nasıl yansıdığını, aile çevresinin 'şiddetli evlilik' hakkındaki düşünce ve tavırlarını da es geçmeyerek gerçekçi bir dram ortaya koyuyor.

Otorite, korku ve aşk ile harmanlanmış 'utanılası' bir hikayeyi anlatan Gözlerimi de Al, işin fiziksel şiddet kısmını göstermeden başlıyor ama hastane raporları bahsiyle izleyiciyi hasarın boyutları hakkında bilgilendiriyor. Evliliklerde yaşanan şiddeti, duygusal şiddetin boyutlarına ve sonuçlarına yoğunlaşarak tartışıyor ama eleştirmiyor. Bir kadının, kendisini sürekli döven, aşağılayan bir adamla yaşamaya nasıl olup da katlandığını, aradaki sevginin nasıl zamanla kaybolduğunu, her ikisinin de bununla baş etmek için verdiği çabayı gözlüyor ve buradan şiddet sona ermedikçe mutluluk ve huzurun tesis edilemeyeceği, şiddetin altında yatan asıl sebebin 'şiddet uygulayanın kendine olan güvensizliği' olduğu sonucuna varıyor.


11 Haziran 2005
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED