|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
İlâhi Ahmet Hakan, bundan sonraki ilk karşılaşmamızda ‘post-modern mizah’ anlayışımı öyle bir sergileyeceğim ki, kahkahalarını sadece oturduğumuz mekândakiler değil, bütün Türkiye duyacak... Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, dünkü yazısında, Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George W. Bush görüşürlerken Oval Ofis’e sızan atsineği konusunu ele almış... Aslında yaptığı ikinci el bir anlatım. Sabah gazetesinde şöyle yer almıştı ‘atsineği’ haberi: Heyetler arası görüşmeye geçildiğinde içeriye bir atsineği dalmış... Bush ve Erdoğan kısa bir süre sineği takip etmiş... Bunun üzerine Rice elindeki defterle sineği öldürmeye kalkışmış; onun başladığı işi Abdullah Gül tamamlamış... Ahmet Hakan, atsineğini şaka sanıyor olmalı; bu sebeple “Acaba kim böyle bir espri yapar?” sorusuna cevap arıyor. İlk aklına gelen benmişim, ama sonunda, “Sakın bu hikáyeyi o değil de ‘Amerikan espri tarzı’na yatkın bir ‘danışman’ uydurmuş olmasın?” diye farklı bir adresi hedef almış... Beni, “Erdoğan’ı izleyen gazeteciler arasında mizah duygusu en güçlü isim” ilân ettiği için kendisine teşekkür borçluyum. Ancak, gerçekten de mizah veya espri olsun diye uydurulmuş bir olay değil o atsineği haberi... Ben de Sabah’ta çıktıktan sonra öğrendim Beyaz Saray’da elini kolunu sallayarak gezinen atsineği hikâyesini... Başbakanın basın sözcüsü Akif Beki’nin susmak bilmeyen telefonundan... Kimler aramadı ki haberi yalanlatmak için... O da kemâl-i ciddiyetle, her arayana, “Ne doğrularım, ne de yalanlarım” cevabını yapıştırdı. Ancak, bu ciddi ‘bilgilendirme’ işlemi devam ederken, karşıma çıkan heyetler arası görüşme sırasında Oval Ofis’te bulunan bir dostum, “Sinek hikâyesi genel hatlarıyla doğru” dedi bana. Evet içeriye bir sinek sızmış ve dikkatleri gerçekten de dağıtmış... Ancak, o dost, “Sineğin karasinek mi, atsineği mi, yoksa başka bir cins mi olduğunu tam tespit edemedim” demeyi ihmal etmedi. Condoleezza Rice’ın sinek öldürme becerisi üzerine de yorum yapmaktan kaçındı dostum... Buraya kadar size anlattığım, herhalde fark ettiniz, bayağı ‘sert’ bir haberin serencamı. Bütün olgular yerli yerinde. En yetkili ağzın ne söylediği var benim haberimde; olayı sağlam bir kaynaktan sorgulamışım, onu da verdim. En ufak ayrıntıyı bile ihmal etmediğimi herhalde görüyorsunuz. Bizim habercilik anlayışımız bunu gerektiriyor da ondan... Bu noktaya kadar herhangi bir espiri, şaka, hatta mizah kaygusu söz konusu değil. Esas gırgır bundan sonra başlıyor. Ben, olayı duyunca, “Sineği bizim heyet üyelerinden biri ceket cebinde içeriye sokmuştur” esprisini yaptım. Tuttu. Biri, “Sineğin cinsi bu sebepten önemli” deyiverdi; atsineği ise gerçekten, o tür Türkiye’nin ancak belli bir bölgesinde görülürmüş... Atsineği o bölgeden birinin cebinde onca yolu kat edebilirmiş... Acaba, bu görüşü açıklayanın kast ettiği ile Ahmet Hakan’ın “Amerikan espri tarzına yatkın ‘danışman’ olmasın?” kuşkusunu yönelttiği kişi aynı olabilir mi? Bazıları New York’ta sinek olmaz sanabilirler; sanmasınlar... Gerçi Central Park’a epey uzakta sayılabilecek bir otelde kalıyoruz, ama bu yazıyı yazarken yüzüme konan sineği itmek için elimi kullanıyorum. Etrafı ve içi atlı arabalarla gezilen Cetral Park’a yakın otellerde ise atsineğiyle mücadele için özel ekipler vardır. Parkın hemen yakınında bulunan Plazza sözgelimi; bir defasında çalışmamızı engelleyecek denli bir sinek saldırısına mâruz bırakmıştı bizleri... O oteli, ‘Evde Tek Başına’ filminden de hatırlayacaksınız... Buraya kadar verdiğim bilgilerden, 1. Beyaz Saray’ görüşmeleri sırasında Oval Ofis’e bir atsineği sızdığı haberinin gerçek olduğunu, 2. Bu tespiti, başbakanın basın sözcüsü Akif Beki’nin, “Ne doğrularım, ne de yalanlarım” keskinliğindeki açıklamasına rağmen kendi kaynaklarımı kullanarak yaptığımı, 3. Bütün çabalarıma rağmen sineğin cinsini yüzde 100 kesinlikte belirleyemediğimi öğrenmiş oldunuz. Rice’ın beceri konusuna değinilmese de, heyetleri rahatsız eden sineği Abdullah Gül’ün bertaraf ettiği bilgisi doğru. Hürriyet’in bir yazarının (Ahmet Hakan) gezimizle ilgili merak ettiği konuyu böylece vuzuha kavuşturduktan sonra bir başka yazarının (Ertuğrul Özkök) yine dün yazısının bütününü ayırdığı ‘başbakan uçağında içki’ konusuna da değinebilirim. Hürriyet’in yayın yönetmeni de olan Özkök, “Gazeteciler uçakta içki içmediler” diye duymuş, aramızdan bazılarını isim isim sayıp, “Bunlar içerler, acaba neden içmediler?” diye soruyor... Gece yarısından sonra çıkılan ve ilk üç saati başbakanın dâvetini beklemek veya görüşmeyi yazıya dökmekle geçen bir yolculuğun hangi bölümünde içki içilebilirdi, tecrübem olmadığı için bilmiyorum. Ancak, dönüşte de, yine geç bir saatte uçağa bineceğimiz için benzer bir durumla karşılaşılabilir... Yine de, gözümü kırpmayıp, bolca tedârik edildiğini sandığım içkilerin uçakta tüketimiyle ilgili raporumu kendisine sunacağım... (Not: Hasan Cemal ‘kültürsüz’ sözüne bayağı kızmışa benziyor...) Çok önemli iki gündem maddesiyle ilgili araştırmacı gazetecilik sonuçlarımı sizlerle paylaşmış bulunuyorum. Hâlâ sorusu olan, merakın pençesinde kıvranan başka biri var mı aranızda? İllâ Hürriyet’ten olmanız gerekmiyor...
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |