AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Huzurunuzu bozmak istemiyorum...

Deniz Baykal'ın niçin bu tartışmayı başlattığını bilmiyoruz. Başbakan olmaktan umudunu kestiği, bundan sonra "yönetme arzusunu" Çankaya'da gerçekleştirebileceğine inandığı yahut inandırıldığı için mi?

Hem, kim öle kim kala!

Cumhurbaşkanlığı seçimine daha iki yıl var. İki yılda neler olur, neler değişir, siyaset hangi "istikamete" doğru evrilir...

İtibar edilir siyasi gözlemcilere göre, "her an bizi şaşırtacak birtakım gelişmeler" olabilirmiş. Kimileri de, Avrupa'da işlerin sarpa sarmaya devam etmesi durumunda cennet vatanımızın "alaturka faşizme" kayabileceği öngörüsünde bulunuyor...

Olabilir mi?

Neden olmasın! Burası Türkiye ve şu yarım asırdır kurtulamadığımız "beklenmedik gelişmeler" (aslında "beklendik" demem gerekirdi) her an kapımızı çalabilir.

Nedir o halde?

Baykal, gündemde olmayan bir konuyu ısrarla gündemde tutmak suretiyle kime ne mesaj vermek istiyor?

Kaldı ki, Cumhurbaşkanı'nı seçecek olan Meclis'tir; bunun prosedürü belli, kuralı belli... Uzaydan yeni bir Anayasa, farklı bir takvim, daha önce denenmemiş bir "seçim yasası" gelmeyeceğine göre, Meclis oturacak, ortaya çıkan yahut önerilen adaylardan birini seçecek.

Bu kadar basit.

Hayır işte, bu kadar basit değil... Baykal'ın korkulu rüyası, eşi başörtülü birinin (hadi daha açık konuşalım, eşinin başörtülü olduğu dünya alem tarafından bilinen Başbakan Erdoğan'ın) Çankaya'ya aday olması ihtimali...

Gerçi Başbakan, gündemlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimi olmadığını, bu "kısır çekişmeye" girmeyeceklerini, işlerine bakmayı tercih ettiklerini açıkladı ve bence doğrusunu yaptı ama, CHP'liler (bu kervana en son, eşi başörtülü bir adayın "laik demokratik cumhuriyete saldırı anlamına geleceğini" söyleyen CHP milletvekili Ali Topuz katıldı) işi köpürtmeye devam ediyorlar.

Kamusal alanda başörtüsü olmazmış, sanki Başbakanlık "kamusal alan"ın dışında bir yermiş gibi... Hem Çankaya geleneklerine (bir de bu çıktı başımıza, "Çankaya gelenekleri") aykırıymış... "Hiç olur mu?" diyorlar, "Hiç görülmüş şey mi?"

Öyle ya, görülmüş şey değil...

Latife Hanım Çankaya'da oturmuyordu ve çoğunluğun "Atatürk" olarak bildiği Mustafa Kemal Paşa'yla evli değildi. Hiç başını da açmamıştı. Kocası da Tapu Kadastro'da evrak memuruydu.

Olmuş işte...

Başörtüsü (başörtüsü de değil, neredeyse çarşaf), nasıl olmuşsa olmuş, Çankaya'ya sızmış. Hem de Latife Hanım vasıtasıyla. Demek ki olabiliyormuş.

Bana sorarsanız "Olmasın... Başbakan bu işlere hiç girmesin!" derim ama, benim gerekçelerim farklı.

Bunları, ayıptır söylemesi, "Derin Roman" adlı naçiz çalışmamda tafsil ettim, tekrarlayıp da huzurunuzu bozmak istemiyorum...


16 Haziran 2005
Perşembe
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED