AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Erzurum rektörüne soramadığım soru

Başörtülü velilerin Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin mezuniyet törenine alınmamaları şüphesiz bir "rezalet"tir. Ülkenin utancıdır. Olayı, demokrasiyle, insan haklarıyla, özgürlüklerle savunmaya kalkışmak bile yersizdir; bu düpedüz bir rezalettir. Üstelik, ilk de değildir.

Birkaç hafta önce aynı üniversiteye bağlı Narman Meslek Yüksekokulu'nun mezuniyet töreninde olanları biliyor musunuz?

Yine bir mezuniyet töreni sırasında, aniden yağmur bastırınca, protokol ve davetli veliler doğal olarak okul binasına koştu. Kimse ıslanmak istemiyordu. Ancak kapıdaki görevli, aldığı talimat gereği okul kapısından içeriye hiçbir başörtülüyü sokmadı. Erkekler ve başı açık kadın veliler içeride yağmurun dinmesini beklerken, başörtülü veliler tören alanında sırılsıklam oldular.

Ardından da malum mezuniyet töreni faciası…

Peki nasıl böyle akıl ve mantık dışı şeyler olabiliyor? Hangi karakter, hangi akıl, hangi bilinç bu yasakları, böylesine acımasız uygulatabiliyor? Üniversiteler başörtülü öğrencileri okul binasına almıyor; yani onların eğitim hakkını yasaklıyor. Buraya kadar tamam ama hiçbirisi (ya da büyük çoğunluğu) bu öğrencilerin annelerinin 4 yılın sonunda sadece birkaç saat mezuniyet törenine katılmalarına yasak getirmiyor.

Her zaman bir açıklaması vardır…

Dün, rektör Yaşar Sütbeyaz'ı bu açıklama için aradım, görüşemedim. Ama Sütbeyaz, gün içerisinde özrü kabahatinden büyük bir açıklama da yapmıştı. Özetle, şöyle diyordu:

"Olay, art niyetli çevrelerce suistimal ediliyor. Devletin emrini yerine getirmek devleti güçlü kılar…"

Bu, gerçekten tatminkar bir izahtır. Rektörün bizim bilmediğimiz bir devleti var ve bu akıl dışı emirler o devletten geliyor! Bu devletin, Türkiye Cumhuriyeti olabilmesi mümkün değil, çünkü, hiçbir kanunda rektörün yasakçı uygulamalarına dair bir emir bulunmuyor.

Bunlar da bir yana… Asıl izahı zor olan husus başkadır ve insan tabiatıyla, kişilikle ilgilidir.

Daha önce de aynı film izlendi. Bazen bir asker, bazen bir bürokrat, bazen bir rektör… Genellikle bir başörtü yasağıyla ya da bir dindarlık görüntüsüne tepkileriyle gündeme geliyorlar. Şaşılacak, akıl almaz uygulamalar. Yasaklar, engellemeler, sözler, tavırlarla…

Sonra, o adamların bir tanıdığı ortaya çıkıyor… "İnanamıyorum" diye söze başlıyor. "Bu adam, gençliğinde beş vakit namazındaydı. Hiç Cuma aksatmaz. Annesi mü'min bir kadın, babacı hoca, dedesi…" Bitmek tükenmek bilmeyen, şaşkınlıklı dolu dindarlığa övgü cümleleri.

Yaşar Sütbeyaz da işte bu, geçmişinde dindarlığına övgü yağdırılacak insanlardan birisi. Amerika'da doktorasını yaptığı dönemlerde üniversitenin İslam Merkez'inin baş müdavimi. Beş vakit namazını aksatmayan ve kendisi gibi bir başka dindar aileyi görmenin sevinciyle gözleri dolacak kadar samimi bir genç.

"Allah'a şükür alnı secdeye varan birini gördüm" diye orada görevli bir başka Türk olan arkadaşına heyecanla sarılıyor. O arkadaşının eşi için, "şükür ki burada da bir başörtülü var" diye dua ediyor.

İşte şimdi o adam, ülkenin belleğinden yıllarca silinmeyecek bir ayıbın altına imza atıyor. Herkesin yaptığından daha gösterişlisini ve kralın emrinden daha fazlasını belli ki hiç de üzülmeden yapıyor. Dahası, fırsat bulsa yine aynısını yapacak bir iştiyaka sahip olduğunu hissettiriyor.

Nasıl duygular içinde, kimbilir! Sadece makamını korumayı mı düşünüyor, yoksa o yasağı bütün hücreleriyle özümsemiş ve geçmişinden de utanç duyan bambaşka birisi mi oldu?

Merakım buydu aslında. YÖK, kanun, devlet, asker vs. Hepsini bir yana bırakmasını isteyecektim. Eğer telefona çıksaydı Sütbeyaz'a sadece şu soruyu soracaktım:

"Sen bunu nasıl yapabildin?"


BAŞÖRTÜSÜ REFERANDUMA GİDER Mİ? EVET…

Başbakan Erdoğan, NTV'den Murat Akgün'ün sorusu üzerine, "yeni" bir şey söyledi: "(Başörtüsü konusunda) 'Referandumun gündemimizde olduğuna dair bir şey söylemedim, arkadaşlarım da böyle bir şey söylemedi. Ama zaman zaman bu tür talepler geliyor. Eğer hakikaten halka gitmek gerekirse bu konuyu referandum konusu da yaparız.''

Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in "anayasayı değiştirseniz bile türban yasak" dediği günlerde bu konuyu yazmış ve "referandum neden olmasın" demiştim. Ardından bunu Başbakan'la da konuşmuştum. O zaman bana, "Hayır, temel haklar referanduma gitmez" dedi. Hatta, önceki hafta sonu Yeni Şafak ekibiyle yaptığımızı ziyarette de birçok konuda referanduma gidilebileceğini ama başörtüsünün bunlardan birisi olamayacağını söylemişti. Sadece Erdoğan değil, birçok politikacı yıllardan beri "temel hakların oylama konusu yapılamayacağı" tezini değişmez ve tartışılmaz bir gerçek gibi görmekteydiler.

Artık, sorunun merkezde çözüm imkanının tamamen güçleştiği görülmektedir. Dolayısıyla, eğer çözüm isteniyorsa şimdi referandumu dürüstçe ve sınırlarından taşırmadan tartışmak lazımdır. Sistemin sabit unsurlarının uzlaşmaz tutumuna karşı yeni bir aktörü, yani toplumu oyuna davet etmek pekala bir seçenektir. Ve pekala da demokratik bir yöntemdir.



16 Haziran 2005
Perşembe
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED