AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hal ve gidiş...

Esası atlayan, yaşanan krizlerin "anlamsız iç girdapları"nı siyasi tahlil aracı kılan bir bakış açısı bu ülkeyi hiç terketmiyor.

Değişimden söz ediyoruz; ancak hükümetin AB uyum paketlerine soktuğu yasal değişim maddeleri dışında hiçbir adım atmasına müsaade edilmiyor; değişim konusunda gerçekçi ve kalıcı şekilde yol alınmıyor. YÖK Yasası, meslek liseleri, yerel yönetimler yasası ve askıya alınmaları, tesettür sorunu bunun nedenleri açık örnekler olarak ortada.

Kısacası siyasetin alttan ve üstten, devletten ve toplumdan gelen baskıyla sıkıştırıldığı, daha doğrusu "marjinalleştirilme"ye çalışıldığı dönem bir türlü bitmek bilmiyor.

Yenilenmenin, yeni arayışların, silkinme çabasının, biraz "umutsuzluk"tan biraz da "ataerkil refleksler"den ötürü kişilere, askere, Batı'ya bağlandığı, doğruların paradoksal bir şekilde ana sorunu oluşturan mevcut güç dengelerinin içinden üretilmeye çalışıldığı bir dönem süregidiyor.

Bu "hal", belki şaşırtıcı değil; ama yine de kaygı verici...

Siyasi iktidarın kimliği, temsil kabiliyeti, bu açıdan simgeledikleri açısından siyasi alan elbette biraz genişledi, asker biraz geri çekildi, siyasi normalleşmede bu açıdan yol alındı.

Buna karşılık siyasi nitelikli toplumsal sorunlar, yani siyasetin özü, siyaset-toplum ilişkileri olduğu yerde çakılı duruyor. Bugün türlü siyasi tahlil ve önerilerde ne toplum var ne siyaset, ne Kürt meselesi var, ne "yeni yerelleşme dalgası" ne de "milliyetçilik" sorunu.

Hala ve aslen meselelere devlet politikaları merkezli bakıyoruz. Ne garip ki bunu bazı konularda en çok yapan siyasi iktidar. Ceza Hukuku yasasından mülki idare skandallarına, polis uygulamalarına bakılınca, özgür birey anlayışına ilişkin kimi değerler bile mumla aranır oldu.

Ülke iç dinamiklerin en önemli, en tayin edici olduğu dönemde yaşıyor; ama değişimcilerin çoğu, iç dinamikleri hafifsiyor, hatta dışlıyor.

Ekonomiden siyasete köklü bir değişimin ve yeniden yapılanmanın sadece toplum merkezli olabileceği, bunun ciddi bir "paradigma ya da söylem değişikliği"ni gerektirdiği, "Özalvari değişim algısı" karşısında silinip gidiyor.

Krizden istihdamın, üretimin, sosyal hakların ekonomik unsurlardan sayılmadığı 80'ler mantığıyla çıkma beklentisi; sıcak paraya, dış dinamiklere ve birkaç yasal düzenlemeye kilitleniyor. Ekonomik programın "olmazsa olmaz" ögeleri olan "sosyal ve siyasal gerekleri"n temelde 80'lerin büyüme politikasından ve ekonomik söyleminden uzaklaşmayı icap ettirdiği sadece lafta kalıyor.

AB'nin, hatta IMF'nin bazı taleplerinin ülkede toplumsal talepleri ikame eder bir anlam taşıması, bu ikili "siyaseti, toplumu, hatta devleti ikame eder" sanısına dönüşebiliyor. Türkiye'nin Batı tarafından değiştirileceği takıntısı, yani "yorulmadan değişme beklentisi", sonuçta "toplumsuz ve siyasetsiz değişim söylemi"ni meşrulaştırıyor, garip bir milliyetçiliği pompalıyor.

Değişim aktörlerinin yok saydığı garip bir ortamda değişim dilden düşmüyorsa, üstelik siyaseti ve toplumu dışlayan türlü tespit, tahlil ve öneriler değişim için, değişim adına yapılıyorsa; o noktada "umutsuzluğun şizofreniye dönüşmesi" kaçınılmaz olur.

Terörün azması, güvenlik gerekçelerinin önem kazanması, toplumun belki bu kez kendi eliyle daha da sineceği, "depolitizasyon"un ayyuka çıkacağı ve devletin iyice aşırı değerleneceği bir aşamaya doğru ilerliyor.

Aksi için "bu ülkenin toplumu, siyaseti ve onlarla birlikte hukuku keşfetmesi" gerekir.


18 Haziran 2005
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED