|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Bu yazı, başörtüsü ile başlasa bile başörtüsünden öte bir yazı, önce onu söyleyeyim. Hükümetin "başörtüsü konusunu mutabakatla çözme" söylemini biliyoruz. Şimdi ben diyorum ki, "mutabakat arayışına başlayın öyleyse!" Bir şey daha söylüyorum hemen; Türkiye'de mutabakatla çözülecek mesele, sadece başörtüsü değil. Kaldı ki başörtüsü meselesi de, sadece başörtüsü meselesi değil, çok daha geniş bir Din - Devlet - Toplum ilişkisinin hangi çerçeveye oturacağı meselesi... Dindarlar - Laikler meselesi... Halk iradesinin belirleyiciliği, yani iktidarın paylaşımı meselesi... Bunun yanında işte şu konular da sağlıklı bir mutabakat zeminine ihtiyaç hissettiriyor: Alevilik, Kürt meselesi, gayrı müslim azınlıkların özgürlük talepleri (bu arada Ermeni meselesi), belki ülke kalkınmasında işçi - işveren - köylü - memur... gibi toplum kesimlerinin adil bedel ödemesi, refahı adil paylaşması meselesi... Kaşıyoruz, kanatıyoruz ve çözüme ulaşamıyoruz, ülke olarak güç kaybediyoruz. Hiç kimse kazanmıyor. Diyorum ki, hükümet inisiyatif almalı... Bir uzlaşma dili oluşması için harekete geçmeli. AB Büyükelçileri Başbakan'a "Güneydoğu'ya niye gitmiyorsunuz?" diye sormuş. AB temsilcilerinin bu tür sorularının "denetim üslubu"nu yadırgasam da, temelde, hükümetin meseleye daha aktif ilgisinin gereğini ifade açısından doğru bir soru olduğunu düşünüyorum. Alevilik alanındaki sancı öylece dursun ve sonuçta AB'nin "Azınlık tanımı" alanına mı girsin? Ülkemizdeki "gayrı müslim azınlıklar" sorunu da, öncelikle bizim çözeceğimiz bir mesele. İnisiyatif kullanmak... Bu hükümet yüreğini buna hazırlamalı önce. "Ben iyi niyetle bu kanamalı sorunları çözmek istiyorum. Türkiye kan kaybediyor. Bu ülkenin sağlığını korumak lazım. Bu ülkeyi bir barış iklimine kavuşturmak lazım. Toplum kesimlerinin birbiriyle ilişkileri de, toplumun devletle ilişkileri de barışa endeksli hale getirilmeli. Bu, iktidar olarak bana da lazım, bu ülkede herkese de lazım." demeli kendi içinde... Sonra da bu özümsenmiş kararlılığı başka toplum alanlarına taşımalı... "Mutabakat" için harekete geçmeli... Mesela bir heyet teşekkül ettirilmeli... Önce Ak Parti bünyesinde, uzlaşma dili bulunan, Türkiye'nin sorunlarını ve farklı toplum kesimlerinin hassasiyetlerini doğru kavramış insanlar tesbit edilmeli. Bence Ak Parti bünyesinde böyle "Akil adamlar" mevcut. Hemen ilk aklıma gelenleri sayabilirim: Mehmet Aydın, Nevzat Yalçıntaş, Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Dengir Mir Mehmet Fırat, Ali Babacan, Turan Çömez... Belki tanımadığım pek çok kişi daha vardır. Ardından bu ekip, CHP'nin kapısını çalmalı; oranın "Akil adamları"nı, sonra DYP'nin, ANAP'ın, Meclis'te milletvekili bulunan tüm partilerin, sonra Meclis dışındakilerin, MHP'nin, BBP'nin, DEHAP'ın kapıları çalınmalı... Sonra tüm sorunlu alanlarda oluşmuş sivil liderliklerle buluşulmalı... Talepler, çözüm önerileri tesbit edilmeli... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin duyarlılıkları tesbit edilmeli... Üniversite camiasınının görüşleri alınmalı... İş camiası ile görüşmeler yapılmalı... Diyeceksiniz ki, bu kadar geniş bir ilişkiler manzumesinden mutabakat nasıl çıkacak? Ortaya tıpkı bugünkü gibi bir Babil Kulesi gerçeği çıkmaz mı? İktidarın oluşturacağı "mutabakat ekibi" öyle bir "Akil adamlar" çerçevesi oluşturmalı ki, bu geniş yelpazeden uzlaşma çıksın. Zor, çok zor bir şey. Zaten Türkiye'nin işi zor. Ama bu zoru başarmazsak, Türkiye kendi kendini vurmaya devam edecek. Bir küçük kitabım vardı "Türkiye'ye Karşı Türkiye" isminde... Biz bunu yaşıyoruz ülke olarak. Sürekli kendi kendimizi vuruyoruz. Ayaklarımıza ateş edip duruyoruz. Bu kısır döngüden kurtulmamız lazım. İktidar böyle bir yürek genişliğini sergilemeli... İçinden, tüm Türkiye'yi dinleyecek, yüreğinde süzecek ve ortaya barışı, uzlaşmayı, birbirini anlamayı, birbirine tahammül etmeyi getirecek bir "Akil Adamlar" topluluğu çıkarmalı... Türkiye'nin sancısı gerçekten sadece "Başörtüsü" değil. Doğru, bir haftada 50 kişi ölüyor dağlarda... Ölenlerin tümü bu ülkenin çocuğu... Bu ölümlerin durması lazım. Ama bu, birbirimizi tuşa getirmek için oyun oynamakla olmaz. İnanç özgürlüğü tartışmalarını Türkiye'nin kaderi haline getirmekle, bu ülkenin eğitim için yola çıkan çocuklarının önünü kesmekle de olmaz. Halk iradesine nasıl tuzak kurarız hesabıyla da olmaz. Bu ülkede halk iradesinin belirleyiciliğini değiştiremezsiniz. Bu ülkede her zaman toplumun ana unsuru olarak Kürtler olacak. Alevilik de bu ülkenin bir gerçeği. Alevilerle Sünnilerin birbirinin ayağına basması kadar anlamsız bir hadise düşünülemez. Barıştan, kardeşlikten başka her şey abes bu iki camia arasında. Bu ülke Ermenisine, Yahudisine, Rumuna da en geniş özgürlükleri vererek geldi ve bunu "tarihin şahadeti" ile kanıtladı. Bu ülkenin boynuna "soykırım" yaftası yapıştırarak da bir yere varılmaz. Öyleyse... İktidar, hiçbir komplekse kapılmadan toplumsal barış için külli bir mutabakat arayışını başlatmalı. Son söz şu: Yüreği çok geniş adamlarla...
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |