|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Türkiye geçen haftayı, Cumhurbaşkanlığı makamının vakti geldiğinde eşi başörtülü olan Başbakan tarafından doldurulup doldurulamayacağı tartışmalarıyla meşgulken ve tartışma vakitli yapılmış bir tartışma olup olmadığı tartışmasına dönüşmüşken, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde yaşanan olay 'kamusal alanda başörtüsü olur mu, olursa nasıl olur' başlıklı değişmez gündem maddemizi bir kez daha güncelledi. Kızının mezuniyet törenine alınmayan annenin kullandığı örtünün, yıllardır dillerden düşmeyen ve türbana karşı örnek gösterilen 'babaanne örtüsü' olmasına rağmen sonucu değiştirmemiş olması, yapılan ayrımın keyfi bir ayrım olduğunu; türban ya da başörtüsü, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın aslında ikisinin de, 'laikliğin kutsal mekanı' olarak görülen üniversitelerde görünmesinin istenmediğini ortaya çıkardı. Yarın yapılacak ÖSS sınavında da aynı şey yaşanacak. Başörtülü kız öğrenciler kendilerinden beklenen zeka ve bilgi yeterliliğine sahip, hatta yaşıtlarından daha iyi durumda olsalar bile sınava alınmayacaklar ve başarılı olsalar da hak ettikleri okullarda başları örtülü olarak okuyamayacaklar. Bir çok gencin hayatının akışını, ahengini bozan ve sadece kadına karşı uygulanan bu katı ve anlamsız 'ayrımcılık' laf kalabalığı arasında yine gözden kaçacak, kaçırılacak. Bu yasağın adaletle ilgisi olmadığı gibi hukukla da bir ilgisinin olmadığı, hatta pozitif hukuk açısından geçersiz olduğu bilgisi gündeme hiç gelmeyecek. Yaşanan büyük bir sorun, yok sayılacak. Tıpkı, Hollanda'nın Avrupa Parlamentosu milletvekili Emine Bozkurt'un 5 Temmuz'da Avrupa Parlamentosu'na sunacağı "Türkiye'de Kadının Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Hayattaki Rolü" başlıklı raporunda yer almadığı gibi. Türkiye'de kadının sosyal, ekonomik ve siyasi hayata katılmasının önündeki en büyük engelin başörtüsü yasakları olduğu, yasaklardan dolayı binlerce kadının toplumsal hayatın dışına itildiği gerçeği, görmezden gelinecek. "Biz istedik, oldu" anlayışı, eksik bilgiyle hazırlanan bu politik rapor aracılığıyla Türkiye'den sonra, Avrupa'ya da taşınacak. Birkaç asırdır devam eden Batılılaşma maceramızda gelinen bu nokta, Batının oryantalist bakışını pekiştirmeye yararken, başörtüsü karşıtlarında da, Türkiye'yi bu bakışın dışında tutmayı başardıkları yanılsamasına yol açacak. "Biz kadınımızı kurtardık, siz Doğu'nun kadınlarını kurtarılmaları gereken karanlıklardan, mesela çadorlarından, peçelerinden, örtülerinden kurtarın" mesajını vererek, örnek ülke olmanın gururlu rehavetine gömecek. Ama işte bu 'yakın körlüğü' Batıya gide gide Doğuya varılacağı, varıldığı gerçeğine uyanmış olanlarda bile nüksedebiliyor, 'içselleştirilmiş yerli ve seçkinci bir oryantalizm'e dönüşebiliyor ne yazık ki. Amerika'nın başını çektiği Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Doğulu kadınların 'mağduriyet'lerine son vermek amacıyla her yolu mubah gören anlayışa karşı durmak ve Doğunun dinamiklerini harekete geçirmek gayesiyle düzenlenen "Doğu'nun Kadınları / İştarlar Kapımızda" başlıklı festivalin taşıdığı 'diriliş' umudunun heba edilmesine yol açabiliyor. Hareket noktası Doğunun kadın mirasını yarınlara taşımak ve asırlık pratiklerden yeni bir çıkış yolu çıkarmak olan festivalin, ülkemizde bu alanda yıllardır emek vermiş olan başörtülü kadınları -Yıldız Ramazanoğlu dışında- görmezden gelmesi, ortaya 'Doğunun bir kez daha ve bu defa Doğulular tarafından Doğululaştırıldığı' sonucunu çıkarıyor. Dün sona eren festivalin, iyi niyete rağmen böyle sonuçlanmış olması, yine de gelecek yıl ve yıllar için umutlanmamıza engel olamıyor. ........ Önemli not: Emine Bozkurt'un Avrupa Parlamentosu'na sunmak üzere hazırladığı başörtüsü yasaklarını yok sayan raporuna itiraz etmek amacıyla bir imza kampanyası düzenlenmiş durumda. Toplanan imzaların hazırlanan bildiriyle birlikte AP milletvekillerine ulaştırılacağı kampanyaya destek vermek isteyenler, 5 Temmuz'a kadar ad ve soyadlarını yazıp statement.report@gmail.com adresine gönderebilirler.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |