|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
AB-Türkiye ilişkilerinin istikametinin sadece Türkiye'nin tutumu ve uygulamalarına bağlı olmadığı artık çıplak bir gerçek. Bunun "delilleri" de ortada: AB içindeki kimi üyelerin Türkiye'nin üyeliğine ayak sürmeleri... Türkiye'ye karşı bir tavır içinde olan liderlerin Almanya ve Fransa'da ilk yapılacak seçimlerde iktidara yakın durmaları... Avrupa Anayasası'nın çıkmaza girmesi sonrası AB içinde yaşanan ve genişleme politikalarını etkilemesi beklenen kriz... Bunlara Türkiye'de yaşanan kimi sıkıntıları, örneğin 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi etrafında çıkabilecek ve AB'nin itirazlarına bahane olabilecek "rejim tartışmaları"nı, insan hakları konusundaki "uygulama sorunları"nı, Türkiye'de esen "ulusalcı rüzgarı" eklersek Avrupa güzargahının düz bir hat oluşturduğu söylenemez. Bu yazıya başladığımız saatlerde Brüksel'den Türkiye'yle, 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması beklenen müzakereleri yönlendirecek son karar metninin taslağı bekleniyordu. Resmi açıklama öncesi gelen ilk bilgiler Türk tarafının endişe duyduğu "imtiyazlı ortaklık" formülünün metinde zikredilmeyeceği, buna karşılık Türkiye'nin tam üyeliğinin 2014 yılından önce gerçekleşemeyeceği yönündeydi. Nitekim resmi açıklama bu bilgileri teyit etti. Oli Rehn'in yaptığı açıklama beş noktayı vurguluyordu. 1. Türkiye açısından sözlerden çok icraatlar üzerinde durulacak. 2. Müzakere süreci Türkiye'deki reformların sürdürülüp sürdürülmediğini dikkate alacak. Sendikal haklar, kadın hakları, Müslüman olmayan toplulukların haklarının geliştirilmesi bunlar arasında ayrıcalıklı bir yer tutacak... 3. Acil durum frenleri devrede olacak, yani hukuk devleti ve insan hakları konusunda gerileme ya da ihlal gündeme gelirse görüşmeler askıya alınacak. Görüşmelerin askıya alınması komisyonun ya da bir ülkenin talebiyle gündeme gelecek ve karar nitelikli çoğunlukla hükümetler arası komisyonda verilecek. 4. Türkiye'nin üyeliği 2014 yılı sonrası bütçe sonrasında söz konusu olabilecek 5. Ortak hedef tam üyelik olmakla birlikte, müzakere süreci açık uçlu, yani sonucu garanti edilmeyen nitelikte olacak. Türkiye koşulları yerine getiremezse AB'ye bağlı kalmaması sağlanacak. Diğer ifadeyle bu durumda imtiyazlı ortaklık formülü gündeme gelecek... Görünen o ki, Türkiye-AB ilişkileri belli bir "belirsizlik zemini üzerinde, ancak her hangi sert bir kopma olmadan" devam edecek. Nitekim Avrupa Komisyonu'nun Konsey'in onayına sunmak üzere hazırladığı taslak, 17 Aralık zirvesinde verilen kararları teyit etmektedir. Diğer bir ifadeyle "AB, 3 Ekim 2005 tarihinde görüşmelerin başlaması şeklinde kararına sadık kalmakta, buna karşılık hem Avrupa kamuoyunun tepkileri açısından hem Türkiye'nin izleyeceği yol açısından tam üyelik dışında alternatifler de bulunduğunu, "imtiyazlı ortalık" formülünü zikretmeden ima etmektedir." Şu açık ki, Türkiye açısından Kıbrıs sorunu, müzakere prosedürü, AB açısından alevlenmesi beklenen kimlik tartışması, genişleme politikasının yeni eksenleri bu güzergah üzerinde belirsizlikleri her an azdıracak, derinleştirilecek unsurlar olacak... Bu taslak Avrupa Konseyi'nde onaylanırsa yeni bir dönem başlayacaktır. Türkiye'nin kendi özgü ağırlığını unutmadan ve bütünleşme sürecinden kopmadan atacağı her adım sonuç ne olursa olsun, ülkenin çıkarına olacaktır.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |