AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
İslam Konferansı Örgütü kendisini yenilemelidir...

Bugün çalışmaları sona erecek olan Otuz İkinci İslam Dışişleri Bakanları Konferansı'nın gündeminde çok önemli konular var. Geçen yıl Türkiye'de (İstanbul) yapılan toplantıda ilk defa bir Türk İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)'nün genel sekreterliğine seçilmişti. İKÖ'nün Türk Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yönetimi döneminde gerçekleşen bu yılkı toplantı, örgüt için bir bakıma dönüm noktası olma niteliğinde gözüküyor. Genel Sekreter İhsanoğlu, örgütü dünya siyasetinde daha etkin kılmak için yapısal reforma gidilmesi gerektiğini ilan etmişti.

Dünyanın Birleşmiş Milletler Örgütü'nden sonra en büyük uluslararası örgütü olan İKÖ, kurulduğu günden bu yana geçen çeyrek asırdan daha fazla bir zamana rağmen fazla etkili olamamış, kendisinden beklenen etkinliği gösterememiştir.

Bugün toplam elli yedi devletin üye olduğu İKÖ Asya, Avrupa ve Afrika'ya yayılmış üyeleri, dünya nüfusunun nerede ise dörtte birini temsil etmesi, mevcut ham madde kaynaklarının önemli bir bölümünü sahip olması, ciddi bir medeniyet ve kültür birikimini temsil etmeleri gibi niteliklerine rağmen dünya siyasetinde fazla bir etkisi yoktur.

Soğuk Savaş döneminin örgütü…

İKÖ, pek çok uluslar arası kuruluş gibi temelde bir Soğuk Savaş döneminin organizasyonudur. Dünyanın iki karşıt kutba ayrılmış olduğu ve bu iki kutup arasındaki rekabetin gelişmeleri belirlediği bir dönemde İKÖ üyelerinin bir kısmının Batı, bir kısmının ise Doğu kutbuna yakın durmaları işbirliği ve dayanışma imkanlarını sınırlandıran bir durumdu. Zaten İKÖ'nün kuruluşunda öncülük eden ülkelerin daha çok Batıya yakın duranlar olması Doğu blokuna yakın duran ülkelerin eleştirilerine sebep olmuş ve uzun zaman bu ülkelerin örgüte katılmalarını engellemiştir. "Red Cephesi" olarak ifade edilen Sovyet Blokuna yakın ülkelerden Irak, Suriye, Cezayır, Güney Yemen gibi devletler kuruluşundan daha sonraki yıllarda katılmışlardır. Bu ülkeler İKÖ'yü Batı ve Amerikan emperyalizminin yeni bir oyunu ve manipülasyonu olarak görmüş ve eleştirmişlerdir.

Bugün artık bu yapı yok. Ancak İslam ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı olumsuz etkileyen pek çok siyasi, ekonomik, yapısal, kültürel ve konjonktürel unsur var. Bugünün İslam dünyasının en bariz niteliği bir çelişkiler, zıtlıklar ve kargaşalıklar yumağı olmasıdır.

Uluslar arası işbirliği ve dayanışma öncelikle birbirini bütünleyen, gelişmişlik düzeyleri birbirine yakın seviyede olan, ortak noktaları çok olan ülkeler arasında mümkün olabilmektedir. Evet İslam dünyasının en önemli ortak unsurunu İslam dini ve kültürel değerler oluşturuyor. Ancak İslam ümmetinin tek bir gövde oluşturduğu, aralarında bir ayrılık bulunmadığı söylenemez.

Güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var…

Diğer yandan en önemli ayrılık siyasi ve ekonomik alanda gözleniyor. üye elli yedi ülkenin nerede ise hepsinin siyasi yapıları birbirinden farklılık gösteriyor. Demokrasiden kabile rejimlerine kadar geniş bir siyasi sistem yelpazesiyle karşı karşıyayız. Ekonomik bakımdan da dünyanın en zengin ülkeleriyle en fakir ülkeleri bu örgüt içerisinde bulunuyor. Milli geliri yirmi bin doların üzerinde olan petrol üreticisi ülkelerle geliri beş yüz doların altında seyreden ülkeler aynı örgütün çatısı altındadır. Böyle bir tablodan işbirliği ve dayanışmayı çıkarmak kolay değil.

Bütün bunlarla birlikte İslam ülkelerinin işbirliği ve dayanışmayı daha da geliştirmeleri için pek çok olumlu unsurun ve halkların arzusunun olduğu da gözden uzak tutulamaz. Bunun için gerekli olan temel faktör güçlü bir siyasi iradedir. Benim gözlemim İKÖ'nün bunca yıllık geçmişine rağmen istenen noktada bulunmamasının en önemli nedeni siyasi irade noksanlığıdır.

Örgütün dünya siyasetinde aktif hale getirilmesi için bir reform sürecini başlattığını biliyoruz. Bugün kapanacak 32. Konferansın gündemindeki en önemli konulardan biri de reformla ilgili hususlardı. Bu konuda ne tür kararların alınacağını yayınlanacak Sonuç Bildirisinde göreceğiz. Örgütün isminin değiştirilmesinden Kuruluş Senedinin yenilenmesine, kararların uygulanması için etkin bir mekanizmanın tesisinden ortak platformların oluşturulmasına kadar pek çok reform önerisi var.

Türkiye İKÖ'nün kurulmasına, yetmişli yılların başlarında, karşı çıkmış ve mesafeli durmuştu. Hatta 1976'daki İstanbul Konferansı'na kadar tam üyelik başvurusunda bile bulunmamıştı. Gerçi Türkiye'nin İKÖ üyeliği hala bir "de facto" üyelik olup hukuki boyutu tamamlanmış değildir. Türkiye aradan geçen bunca yıla rağmen İKÖ'ne üyelikle ilgili uluslar arası sözleşmeyi Meclise getirip onaylamış değildir.

Böyle bir konumda olan Türkiye, örgütü yeniden yapılandırma ve dünya siyasetinde etkili hale getirmede baş rolü oynayabilecek mi? Bu sorunun cevabını zaman gösterecek. Hem bölgesel, hem de küresel şartların değişmiş olduğu 21. yüzyılda Türkiye, kendi doğal, kültürel ve medeniyet dünyasına sırtını dönerek bir yere gidemeyeceğini anlamıştır. Türkiye, dünyada İslam dünyasıyla birlikte etkin olacaktır. Türkiye hem İslam dünyasının, hem de İKÖ'nün yeniden yapılanmasında etkili olabilir. İKÖ'nün yeniden yapılanması ve yapısal reformu hem Türkiye, hem de İslam dünyası için hayati bir konu niteliğindedir.


30 Haziran 2005
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED