|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Başka ülkelerde de öyledir de, Türkiye'de 'işin içinde bir iş' arama alışkanlığı bütünüyle yersiz bir işgüzarlık asla sayılmaz. Hemen her siyasî eylemin bir başka eylemle bağlantısı genellikle bulunur çünkü. Bu sebeple de, eleştirilere aldırmayıp 'öküzün altında buzağı' aramaktan vazgeçmemek gerekir. Bu girişin de bir sebebi var: Murat Demirel'in sahibi olduğu Egebank'a, amcası Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığını terk ettikten sonra, 1999 yılı Aralık ayında, devlet tarafından el konulmuştu; banka ile Demirel Ailesi arasında ilişki kurmak epey zaman aldı. TMSF'nin, hiç beklenmedik bir anda Şevket Demirel Holding'e ait şirketlere önceki gün el koyması, pek çok kişinin aklına, "Acaba bu siyasî bir tavır olabilir mi?" sorusunu getirdi. Süleyman Demirel'in son zamanlardaki bazı siyasî çıkışlarının iktidarı rahatsız ettiği varsayımından hareketle... Herkes konuya bu biçimde yaklaşmakta ve en olmayacak ilişkilere dikkat çekerek sorular sormakta kendini serbest hissetmelidir. En başta da belirttiğim gibi, bu ülkede, hiç beklenmediği halde olan veya nedense hiç olmayan pek çok olayın, aslında, başka bazı olaylar ve kişilerle doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunabiliyor. Başkalarına tanıdığım spekülasyon serbestliğinden kendimi mahrum edecek değilim. El konulan Egebank kendisine satıldığında Murat Demirel kaç yaşındaydı acaba? O yaştaki bir gence banka satın alma izni verilmesi normal sayılabilir mi? Bankayı Murat Demirel'e satan Hüseyin Bayraktar, tâlibin soyadı Demirel olmasa ve amcası cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmese o yaşta bir gençle satış için masaya oturur muydu? Bunların meşru sorular olduğunu kabul etmelisiniz. Türkiye'de siyasetle ticaretin pek çok yerde içiçe geçtiği zaten biliniyor; pek göze çarpmayan, bu ilişkilerde aynı soyadını taşıyan kişilerin rolü... Süleyman Demirel'in siyasî hayatın fiilen bir parçası olduğu 1964 ile 1999 yılları arasında kendisiyle aynı soyadını taşıyan kişiler hep ticarî hayatın içinde bulundular. Siyaset ve ticaret birbirini beslemek üzere onlar tarafından da kullanıldı mı acaba? İçinin çok önceden boşaltıldığı anlaşılan Egebank'a el koyma işleminin Demirel cumhurbaşkanlığından uzaklaştıktan sonra yapılması da o işlemin yapıldığı günlerde bayağı mânidar bulunmuştu. Akla siyasetçinin aile fertlerine çıkar sağlaması gelmesin hemen; bugün dünyanın başka yerlerinde de, siyasetçi eşi ve çocuklarının iktidar gücü kullanılarak palazlanması ciddi bir şikâyet konusu olmasına rağmen... Bunun tersinin de yadırganacak bir durum olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Önemli bir nokta da, siyaset-ticaret ilişkisinin, özellikle siyasetin kalitesini ve demokratik mekanizmaları olumsuz yönde etkilemesidir. Dünyanın hemen bütün demokrasilerinde, iktidarı bir kere ele geçirenler, orayı kazanılmış mevzi sayıp kolayından terk etmeye yanaşmıyorlar. George W. Bush, araya Bill Clinton girdiği için dönemi yarım kalan babasının yerine siyasî koşusunu başlatmıştı; kendisinden sonrası için de Bush soyadlı başka heveslilerin varlığından söz ediliyor. Bunda, ailenin, kökü geçen yüzyılın başlarına dayanan ve bugün de 'Crlyle' gibi şirketlerde süren ticarî çıkarlarının hiç rolü yok mu? Taze kan girişini engelleyen, bir kere işbaşına gelenin koltuğuna yapışarak yerini terk etmeye yanaşmaması sonucunu doğuran bir özelliği var siyaset-ticaret ilişkisinin... Ticaret alanında yanlış işler yapanlar bir yakınlarının siyasette etkin konumda bulunmasını bir tür 'koruma kalkanı' olarak görüyorlarsa buna şaşırmalı mıyız? O kişinin ailesinin yanlış işlerine 'kalkan' görevi sürsün diye koltuğuna yapışmasına da asla şaşırmamalıyız. İngiltere'nin efsanevi başbakanı Margaret Thatcher'in yıldızını işadamı oğlu Mark söndürmedi mi? Öküz altında buzağı aranması başka ülkelerde bile doğal karşılanıyor bugünün dünyasında; hemen her öküzün altında bir buzağının bulunduğu Türkiye'de niye bu yapılmasın ki?..
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |