|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Ankara yavaş yavaş yaz tatiline girerken, başkentin belli kulislerinde sessiz bir faaliyet göze çarpıyor. AB ile 3 Ekim'de başlatılması umulan müzakerelerde baş müzakerecinin belli olmasının ardından bu kurumun altının doldurulması çalışmaları da hızla sürüyor. Bu çalışmaların siyasi ve kurumsal ayakları bir yana, sürecin bir başka yanı da kamuoyunda su yüzüne çıkmaya başladı. TÜSİAD'ın, dolaylı da olsa kendilerinin baş müzakereci yardımcısı olarak bu süreçte aktif bir rol alma yönündeki talepleri ile başlayan tartışma, şu sıralar iyice alevlenmeye başladı. Başta TOBB olmak üzere bu ülkenin iş âlemini TÜSİAD'dan daha iyi temsil ettiğini iddia eden başkaca kurumlar, TÜSİAD'ın bu talebini tehlikeli buluyor. TÜSİAD, bu karşı çıkışa TOBB'un kendini temsil etmediği düşüncesi ile sert bir tepki verdi. TOBB gibi bir kamusal nitelikli bir kurum bir tarafa, TÜSİAD'ın baş müzakereci yardımcılığı gibi önemli bir konumu tekeline alma arzusuna karşı çıkanlar arasında TÜSİAD'dan çok daha yaygın kesimlere hitap eden sivil işadamları dernekleri ve müzakere sürecinde neden sadece işveren kesiminin temsil hakkı olduğunu sorgulayan sendikalar da var. Kabul etmek gerekir ki TÜSİAD, iktisadi bir güç olarak bugün Türkiye'nin en önemli sermaye gruplarını temsil ediyor. TÜSİAD bu gücü kullanarak geçmişte hükümetlerin akıbetini belirleyebilmiş, ülkenin iktisadi konjonktürünü etkileyebilmiş, ekonomi yönetiminin uyguladığı politikaların etkisini azaltıp arttırabilmiştir. Özal'ın Türkiye'yi dönüştürme projesine kimi zaman destek çıkarak katkı sağlamış, ama işine geldiğinde de karşısında yer alarak sürece ciddi anlamda ket vurmuş olan da, yine doğrudan TÜSİAD olmamışsa bile, bu derneğin temsil ettiği sermaye grupları olmuştur. Gümrük Birliği sürecinde de etkili olmuş olanlar, kimi istisnaları koparanlar yine bu kesim içinden çıkmıştır. 1990'lı yıllarda kamunun iç borç batağına saplanmasına sebep olan politikalardan en ziyade nasiplenmiş olan, faaliyet dışı kârlarla, yani faiz gelirleri ile ihya olanlar yine bu kesim içinde yoğunluktadır. Türkiye'nin en güçlü sermaye grupları, tesis ettikleri medya gücü ile 28 Şubat sürecinin destekçiliği görevini üstlenmemişler midir? TÜSİAD üyesi olsun olmasın, Türkiye'nin en güçlü sermaye gruplarının ülke ekonomisi ve siyasetine etkisi büyüktür. Bunu kabul etmek gerekir. Bu güçlü sermaye gruplarından önemli bir kısmı da TÜSİAD üyesidir. Ancak bu temsil gücü, TÜSİAD'ın müzakere sürecini tekeli altına alması anlamına gelecek bir konumu hak ettiği anlamına gelir mi? Müzakere sürecinde Türkiye'nin karşısına çıkacak dosyaların önemli bir kısmı iktisadi konularda. Şüphesiz ki, diğer konularda da TÜSİAD'ın söyleyeceği ve doğru olduğuna inandığı şeyler olacaktır. Bildiğiniz gibi, TÜSİAD geçmişte Kürt meselesinden İmam-Hatiplere kadar pek çok ilgili ilgisiz konuda rapor yayınlamış veya görüş bildirmişti. Müzakere sürecinde Türkiye'nin karşısına çıkarılacak her dosyaya, TÜSİAD'ın kendince bir katkı yapmaya hevesli olduğundan eminiz. Ancak söyler misiniz Allah aşkına, bırakınız sosyal, siyasi ve kültürel mevzularda, iktisadi konularda dahi, baş müzakereci yardımcılığı konumunu tekeline alacak kadar etkin, yetkin bir şekilde Türkiye'yi temsil mi etmektedir TÜSİAD? Bu kadar mı âkildir bu dernek? Bu kadar mı başka kesimleri, başkaca sözü bulunanları görmezden gelen bir kibir olabilir? Müzakere süreci zaten AB'nin nesini kabul edip, nesini kabul etmeyeceğimiz üzerine kurulu olmayacak. Daha ziyade neyi ne kadar bir süre içinde kabul edeceğimizi müzakere ediyor olacağız. Bu süreçte acaba TÜSİAD hangi süreçleri geciktirmek, hangi süreçleri ileri almak istiyor? Bari bunu paylaşsın kamuoyu ile. Yoksa kendini Ankara ile Brüksel arasına yerleştirerek temin etmeye çalıştığı bir başka gündemi mi var? TÜSİAD kapalı bir kutu, Türk kamuoyunun nezdinde. İlişkileri, neyi nasıl yaptığı, neyi amaçladığı çoğu zaman net bir şekilde anlaşılmıyor Türk halkı tarafından. Şeffaflık meselesini aşamamış olan bir oluşum, iddiaları doğru bile olsa, ne kadar Türk halkını temsile yetkili olabilir? Kanaatimizce, baş müzakerecinin altında çeşitli sivil toplum örgütlerinden oluşacak bir danışma heyetinin kurulması önerisi, TÜSİAD kendinden menkul bir kibirle bu öneriyi hor görse bile, çok daha anlamlı ve Türkiye için çok daha doğru bir tercih olacaktır. TÜSİAD mahallenin kibirli kabadayısı olmaktan vazgeçmeyi öğrenmelidir.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |