AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Tartışmaya bir katkı

Acaba yazarlar gazetenin keskince belirlenmiş çizgisine tıpatıp uygun mu olmalı?

Ali Sirmen’in “Öyle olmalı” diyen bir yazısına Murat Belge’nin verdiği “Ben de aynı görüşteyim” mealindeki cevap, onlardan farklı düşünen Ertuğrul Özkök tarafından gündeme taşındı. Görüşümü baştan söyleyeyim: Gazetelerin belli bir çizgisi olabilir, ancak genel bir platformda buluşmuş farklı görüşte yazarları da bulunabilmelidir...

Bu tartışma bana yıllar önce katıldığım bir paneli hatırlattı. Panelde üç kişiydik: Biri Sabah’ta diğeri Cumhuriyet’te yazan iki meslektaş ve ben... Sabah yazarı, bir punduna getirip başka gazetelerde de yazabileceğimi söylerken, Cumhuriyet yazarı, “Öyle şey olur mu canım?” diye itiraz ediyordu... Sonra Türkiye’de şartlar değişti; “Herkese kendi çizgisi” ısrarındaki Cumhuriyet yazarı başka bir gazeteye geçmek zorunda kaldı.

İlginçtir, bu konuda en bağnaz gazete Cumhuriyet gibi görünür; oysa ülkemizin sürekli yayınlanan bu en yaşlı gazetesinde genel çizgi ‘solculuk’ olsa da her zaman ‘sağcı’ yazarlar bulunmuştur. Peyami Safa, Burhan Felek ve RefiCevat Ulunay gibi meslek büyüklerinin yazdığı eski dönemleri kast etmiyorum; çok daha yakın zamanlarda ve bugün bile...

Bu kanaate varmamı biraz da geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Recep Bilginer’e borçluyum. Pek çok sosyal ortamda biraraya gelsek de ‘yakınlık’ kurma fırsatı bulduğum biri değildi Bilginer... Genç yaşta kendini emekli eden oğlu Engin’i tanır ve gazeteciliğini takdir ederdim; bunu kendisine de söylemiştim. Dergilerde yazan kızı Tülay Bilginer’in kalemi de tiryakilik peyda edecek kadar güçlüydü; o da epeydir ortalarda yok. Recep Bilginer ise geçmişte farklı gazetelerde çalışmış olsa da, ben bildim bileli Cumhuriyet’te yazardı...

Cumhuriyet yazarı Recep Bilginer ‘solcu’ biri miydi?

Arkadaşlarının adları birbiri peşisıra aktarıldığında sanki öyle imiş gibi geliyor insana... Oysa, gazete yazıları, sahneye aktarılan tiyatro eserleri farklı bir Recep Bilginer portresi çiziyor. İki de anı kitabı var elimizde: ‘Hapiste Bir Gazeteci’ başlıklı ilkini Cumhuriyet’e ait Çağdaş Yayınları çıkarmıştı; vefatıyla eşzamanlı yayımlanan ‘Üç İktidar Üç Hayal Kırıklığı’ başlıklı yenisi Doğan Yayıncılık’tan çıktı. Cumhuriyet’te yazdığı sırada kaleme alınmış olmalarına, ilki o gazete tarafından yayımlanmasına rağmen, anılarına yansıyan Recep Bilginer kişiliği farklı biri olduğunu göstermeye yetiyor...

‘Üç İktidar’ kitabının bir yerinde (s. 125), 1950 öncesi çıkılan bir Anadolu gezisinde kendisini izlediği Celal Bayar’ın yanlarına gelmesi sonrasını şöyle anlatıyor Bilginer: “Bayar yanımıza geldi. Özellikle benim, yeni öğrendiğim Arap harfleriyle aldığım notları okumaya çalıştı. Okuyamadı. Arap harflerini yeni öğrendiğim için, ‘Notlarımı ancak ben okuyabilirim’ dedim.”

Takvimlerin 1950’ye aktığı o günlerde bir gazetecinin Arap harflerini ‘yeni’ öğrenmesi... Bugün de o harfleri öğrenenler var, ancak Recep Bilginer yeni öğrendiği Arap harflerini not tutmakta kullanıyormuş... Hem de ‘devrimler’ konusunda ne kadar hassas olduğu bilinen Celal Bayar’ın göreceği biçimde...

Harf devrimi sonrası eğitim görmüş Recep Bilginer, eski yazı öğrenme serüvenini, ‘Hapiste Bir Gazeteci’ başlığıyla çıkan anılarında (s. 122) anlatıyor. Tek parti döneminde, o sırada çalıştığı gazetede çıkan yazısı sebebiyle cezaevine düşmüş Bilginer... Koğuştaki yatak komşusu kaçak çakmak taşı satma suçundan altı aya mahkum bir börekçiymiş... Arap harflerini o börekçi öğretmiş...

Okuyalım: “Eski yazı bilmiyorum. Bana eski yazı öğretiyor. İlk gün Arap alfabesinin harflerini öğrendim. İkinci gün, harfleri çatmayı. Bir haftada söktüm. Sonra eski kitapları okuya okuya ilerlettim.”

Anılarının ileriki sayfalarında notlarını eski yazıyla alma alışkanlığının sağladığı kolaylığa da işaret ediyor. “Gazeteciliğimde, miting ve basın toplantılarında, öteki genç arkadaşlarıma göre daha hızlı not alabiliyordum” cümlesi o anılardan... Şu da: “Özellikle 1950-1960 yılları arasında, İstanbul radyosunda yaptığım ‘Şehirden Şehire’ başlıklı konuşmalarımı hazırlarken eski yazı bilmem çok işime yaradı.” (s. 126).

Recep Bilginer’in İstanbul radyosunda program yaptığı yıllar dikkatinizi çekti mi? DP’nin iktidarda olduğu o yıllarda İstanbul Belediyesi’nde çeşitli görevler üstlendiğini de ‘Üç İktidar’ kitabında kendisi yazıyor. Dün, Hilmi Yavuz, iyi tanıdığı Recep Bilginer’i andığı Zaman’daki yazısında pek bilinmeyen bir özelliğine ışık tutmuş: 1960 öncesinde Başbakan Adnan Menderes’in basın danışmanlığını yürütüyormuş Recep Bilginer... Trakya’ya yapılan ve zamanın Devlet Su İşleri Müdürünün (Süleyman Demirel) de katıldığı bir gezide, Menderes’in ağzından istenmeyen sözler çıkınca, “Beyefendi bu sözlerin neşredilmesini istemiyor” demek ona düşmüş... Geziyi Vatan adına izleyen Hilmi Yavuz uyarıyı dinlememiş...

Düşünün: Notlarını hep eski yazıyla alan, Menderes’in basın danışmanlığını yapmış biri, 2000’li yıllara kadar Cumhuriyet’te yazdı... Şimdi “Herkes kendi çizgisindeki gazetede yazmalı” tezini savunan Ali Sirmen’le aynı sayfada... Murat Belge de Cumhuriyet’te yazmadı mı uzun yıllar?

Bu da benim tartışmaya katkım...


30 Haziran 2005
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED