|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Refik Hariri soruşturması bahanesiyle Lübnan'a yerleşen ABD ve müttefikleri, önceki gün BM Güvenlik Konseyi'nden çıkarttıkları kararlarla Suriye'yi denetim altına alma yolunda önemli bir adım attı. ABD, İngiltere, İsrail üçlüsüne katılan Fransa'nın, Şam yönetimini, sınırı ve içeriği belirsiz "tam işbirliği" için köşeye sıkıştırdığı hafta Ortadoğu'da birbiriyle bağlantısız görünen ama aslında birbirini tamamlayan ilginç ve sıcak gelişmeler yaşandı. İsrail çekildiği Gazze'ye yeniden saldırıya başladı, suikast politikalarına devam etti. Türkiye'nin aracılığı ile İsrail-Müslüman ülkeler yakınlaşmasını tehdit edecek soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Ankara lobi yapadursun İran ve Suriye'ye yönelik müdahale senaryoları bu projeyi tehdit ediyor. İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın "İsrail'in haritadan silinmesi"ni istemesi ortamı iyice gerdi. ABD, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, İsrail başta olmak üzere hemen her ülke İran Cumhurbaşkanı'na karşı bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. ABD yönetimi Ahmedinecad'ın açıklamasına, "İran'ın gerçek yüzü bu" ve "kabul edilemez" şeklindeki tepkilerle geçiştirirken İsrail, dünyayı İran'a karşı harekete geçmeye çağırdı, provoke etmeye çalıştı. Dışişleri Bakanı Silvan Şalom, Türkiye'nin açıklamasından memnun olmadı ve Dışişleri'ne mektup yazarak, Ankara'nın İran'a daha sert davranmasını bile istedi. İran içinden Haşimi Rafsancani durumu kurtarmaya, Muhammed Hatemi Cumhurbaşkanı'nı aşırı söylemlere sığınmakla suçladı. Ama Ahmedinecad'ın çıkışı iç politikadan çok dış politikanın konusu oldu. İran-Irak-Suriye-Lübnan-Filistin hattı… ABD ve müttefiklerinin mesailarını en çok harcadıkları bölge. Her ülke için işgal, saldırı, ambargo, tecrit ya da başka tür planları var. Hangisine güçleri yeterse onu uyguluyorlar ama diğerlerini unutmuyorlar. Çünkü bu yüzyıl boyunca üzerinde en çok tartışılan, kavga edilen, paylaşılamayan bölge bu hat olacak. Şimdiden bunu görmüyor muyuz? Irak'ın kaderi İran'la, Lübnan'ın kaderi Suriye ve İran'la ya da Irak'la birlikte çizildi. Her ülkedeki her gelişme diğer ülkelerle bağlantılı. ABD-İngiliz Bloku'nun gözünde bölge Basra Körfezi'nden başlayıp Doğu Akdeniz'de, Suveyş'te bitiyor. Onlar bölgeyi bir bütün olarak denetim altına almaya çalışıyor. Ahmedinecad'ın "İsrail'in haritadan silinmesi"ne ilişki sözleri onun devrimciliğine yorumlanabilir. Ama şu unutulmamalı: Bu sözler dünyanın dikkatini İran-İsrail kavgasına çekti. İran'a yönelik saldırgan tutum, İsrail tarafından ABD üzerinden yürütülüyor. Tahran'a yönelen tehdit ABD gibi görünse de, aslında İsrail. Çünkü İran'a yönelik bütün kampanyaların altında İsrail'in imzası var. Tahran, asıl düşmanını ifşa ediyor ve tehdidin ABD değil, İsrail kaynaklı olduğunu söylüyor. Tehdit İsrail olunca, Tahran Filistin'i savunduğu için bu tehditle yüzleştiği düşünüldükçe İran'ın gücü artacak. ABD'nin İsrail için İran'a saldırmasını AB, ve İslam dünyası kabul etmeyecektir. ABD'nin BM Temsilcisi John Bolton, İran'a asla nükleer silah edinme fırsatını vermeyeceklerini söylerken ABD Başkanı George Bush, 6 Ekim'de Suriye ve İran'ın, Amerika'yı yaralamak isteyen iki düşman olduğunu ilan ediyordu. İsrail'in İran'a yönelik tehditleri dünyayı neden ilgilendirmez? İsrail nükleer füzeleri, nükleer denizaltıları bu saldırıya hazırlanırken, İsrail istihbaratı ve ordusu farklı saldırı planları üzerinde çalışırken, İran'a saldırı planının teknik olarak hazır olduğu bizzat resmi çevreler tarafından açıklanırken, ABD vurmazsa İsrail'in mutlaka İran'ın nükleer tesislerini bombalayacağı birçok İsrailli tarafından söylenirken, dünya neden İsrail'i kınamıyor? Bütün bunlar, İran'ı haritadan silmekle aynı anlama gelmiyor mu? Ya da İsrail gücü yetse İran'ı haritadan silmek istemez mi? Kaç İsrailli şu anda buna hayır der? Batılı ülkeler İsrail'in nükleer tesislerini, silahlarını, nükleer silah taşıt araçlarını, kıtaları aşan füzelerini neden denetlemiyor? Neden bu silahların bölge ülkelerini tehdit ettiğini gözardı ediyor? Bölgede bu tür bir silahlanma varken Türkiye dahil bütün ülkelerin nükleer silah edinmeleri zorunlu hale geliyor. Tehdit nereden geliyor, Ortadoğu'yu kim karıştırıyor? Filistin'i ezen, Lübnan'ı işgal eden, İran'ı ve Suriye'yi saldırılarla tehdit eden İsrail ya da Irak'ı işgal eden, bütün bölgeyi savaş alanına çeviren ABD-İngiliz ekseni mi yoksa bölge ülkeleri mi? Tehdit altında olan kim? Kim kendi coğrafyasında kendini savunmak zorunda kaldı/kalıyor? İsrail mi yoksa Filistin mi? İsrail mi yoksa Suriye mi? İsrail mi yoksa İran mı? Ve Türkiye mi? ABD-İngiliz-İsrail üçlüsü, İran'ı şer ekseni ülkesi ilan etti. Tahran'ı da hedef tahtasına koyacak şekilde terör savaşı başlattı. İran'ın komşusunu işgal etti ve 170 binden fazla askerini İran sınırına yerleştirdi. Hatta İran içinde saldırılar başlattı. Böyle bir ülke kendini nasıl tehdit altında hissetmez? Dünyanın sayılı nükleer gücü olan İsrail açıkça düşmanlığını ilen etmişse, neden kendini savunmasın? İran hakkında denetim kararı çıkartan BM'ye bağlı Atom Enerjisi Kurumu, İsrail hakkında neden bir cümle bile söylemiyor? Neden İsrail'in nükleer çalışmalarına dokunulmazlık sağlanıyor? Bu coğrafyanın insanları bu alçaklığı bilmeli. Bugün Suriye'dir size uzaktır. Yarın İran'dır size uzaktır. Ama bir gün sonra kesinlikle aynı tehditlerle Anadolu toprakları da yüzleşecek. Artık uzak kalmadı. Amerika ve İsrail, İran'ın nükleer tesislerini vuracak, bu kesin! Buna hazır olun. Sonuçlarını tahmin etmek çok güç ama bu olacak. Zamanını kestirmek zor ama bunu yapacaklar! ABD İsrail için bunu yapacak. Kendisi için bunu yapacak. "Ben yaparım" demek için bunu yapacak. Başkaları bu silahları edinmeye cesaret edemesin diye bunu yapacak! Korkutup birçok ülkeyi silahsızlandırmak için bunu yapacak.
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |