AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Olağanüstü dönemler mağdur üretir

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde darbecilerin sübjektif değerlendirmeleriyle binlerce insan suçsuz yere mağdur ve mahkum edilmişlerdir. 27 Mayıs ihtilalinde dönemin başbakanı ve iki bakanı, 12 Eylül döneminde ise kimi gençler darağacına gönderilmiştir. İşin ilginç yanı idam edilenler birer kahraman olmuş idam edenlere ise kimse sahip çıkamamış, toplum vicdanında mahkum olmuşlardır. Çünkü idam eden ya da ettiren güç/irade (Yassıada hakimlerinin seni buraya getiren irade böyle istiyor sözünü hatırlayın.) her seferinde ülkeyi ekonomik olarak büyük zararlara uğratmış, ülkemizin çağdaş dünyadaki rekabet gücünü maalesef her seferinde sıfıra indirmiştir.

28 Şubat sürecinde 50 milyar doların o kargaşa içinde nasıl sırra kadem bastığını hatırlayın. Aslında çok dinamik bir yapıya sahip olan ülkemiz bu neviden ekonomik zararları kısa sürede telafi edemese de altından kalkıp ülkeyi yeniden kalkınma sürecine sokma gücü vardır. 27 Mayıs'tan sonra AP döneminde, 12 Mart'tan sonra MSP-CHP döneminde, 12 Eylül'den sonra ANAP döneminde ve 28 Şubat'tan sonra AK Parti döneminde ülkemiz bu dinamizmini çok bariz bir şekilde göstermiştir. Ekonomide bu dinamizmi gösteren ülkemiz maalesef kimi kurumlara sinmiş olan ve ülke gerçekleriyle bağdaşmayan kimi kriterler sebebiyle insan hakları konusunda aynı dinamizmi gösterememiştir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkıp son çeyreğinde iflas eden bu kriterler maalesef müzakerelere başlamış olmamıza rağmen ülkemizde yirmi birinci yüzyılda hala hüküm sürmektedir. Hem de en üst düzeyde.

Mesela sayın Cumhurbaşkanının köşke davet kriterleri çağdaş dünyanın kabul etmeyeceği edemeyeceği kriterlerdir. Kimilerine eşli kimilerine eşsiz davetiye gönderen sayın cumhurbaşkanı, halkın oylarıyla seçilmiş başbakanın eşini kabul etmeyecek kadar çağdaştır..

En çağdaş ülkelerde bile başbakanın eşi başbakan eşi olarak karşılanır ve kabul edilirken kendi ülkesinde hiçbir yasal müeyyide bulunmamasına rağmen sadece devletlularının ideolojik yaklaşımıyla halkın seçtiği başbakanı bu şekilde istiskal etmenin çağdaşlıkla alakası izah edilebilmiş değildir.. Yönetimleri döneminde devleti felaketlerin eşine getirenlerin hanımlarının başı açık, kendileri kadeh tutuyorlarsa çağdaş, kabul edilecekler, ama ülkeyi başarıdan başarıya götürenler kadeh tutmuyorsa ve hanımlarının başı kapalıysa onlar çağdaş olmayacak! Bu mantık ülkeyi ülke insanını ve ülkenin menfaatını öngören bir mantık değildir. Aksine ülke insanını tanımayan, dünyaya kapalı ve yirminci yüzyılın ilk yarısında kalmış bir mantıktır. Hadi başbakanı eşsiz de olsa davet etti diyelim Ya eski başbakanlara uyguladığı ayrımcılık nasıl izah edilecek.

Bütün eski başbakanları davet ederken içlerinden sadece 54. Hükümetin başbakanını çağırmamasının anlamı nedir. Üstelik 54. Hükümetin başbakanı Erbakan kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesine yardımcı olmuş bir siyasi partinin lideriydi. Evet ekonomide bir şeyler düzelirken kimi kuramlarımıza sinmiş olan 20. yüzyılın ilk yarından kalma kriterler sayesinde insan hakları konusunda çok yavaş ilerliyoruz. Bu bir zihniyettir. Siz ne kadar uluslar arası sözleşmelere imza atmış olursanız olun, siz ne kadar çağdaş yasalar çıkarırsanız çıkarın siz ne kadar insan haklarını öne çıkarırsanız çıkarın önemli olan onu uygulayacak şahıslardaki zihniyettir ve onların o bu sözleşme ve yasalardan neler anladığıdır.

Bu ülkenin her şeyden önce zihniyet değişimine ihtiyacı vardır. Yukarıda bir iki örnek vererek anlatmaya çalıştığım zihniyetin maalesef yasama organında da temsilcisi vardır. Ve aslında bu zihniyetin asli sahibidir. Cumhuriyet Halk Partisi. Demokrasiyi de insan haklarını da sadece kendisine ve kendi yandaşlarına layık gören bu zihniyet başkalarına hayat hakkı tanımamakta son derece kararlı ve azimli bir görüntü veriyor. Hoş bu tavrıyla millet tarafından ebedi muhalefete mahkum edilmiştir ama biz CHP'nin de içinde bulunduğu aşırı tutucu politikalarından çağdaş bir düzeye gelmesini isteriz. Bu ülkenin menfaati için isteriz.

Çağdaşlığı sadece kılık kıyafette, dansetmekte, milletin inançlarına hayat hakkı tanımamakta gören bu anlayış geçen hafta da kendi söylemleriyle taban taban zıt bir tavır ile mağdur insanların haklarının iadesine engel olmuştur. Çağdaşlık ve insan haklarına saygı hukukun rafa kaldırıldığı dönemlerdeki tüm uygulamalara kime yönelik olursa olsun karşı çıkmak ile mümkündür. Olağanüstü süreçlerin kime karşı işlediği değil nasıl işlediği önemlidir. Hukuka aykırı ise kime karşı işlenirse işlensin insan haklarından yana tavır koymak gerekir.

İşte CHP geçen hafta 28 Şubat sürecinde haklarında hiçbir yargı kararı bulunmayan, sadece olağanüstü dönemin sübjektif kararlarıyla mağdur edilmiş öğretim üyeleri ve öğrencilerine haklarının iadesi ile ilgili genel kurula indirilen yasaya karşı amansız bir mücadele başlattı. Hükümet de anayasa oylamasını riske etmemek için bu yasayı geri çekmek zorunda kaldı. Yani CHP, olağanüstü sürecin hukuksuz uygulamalarını savunmuş mağdurlara haklarının iadesine karşı çıkmıştır. Yani olağanüstü sürecin uygulamasını onaylamıştır. Aslında bu mantık CHP'nin de kapatılmasını gerektiren bir mantıktır. Çünkü 12 Eylül CHP'yi kapatmıştı. Olağanüstü sürecin uygulamaları eğer doğru ve isabetliyse 12 Eylül'ün CHP'yi kapatması da isabetlidir ve bugün de kapalı olması gerekir. Yok eğer 12 Eylülün hukuk tanımaz uygulamaları isabetsiz ise 28 Şubat sürecinin hukuk dışı uygulamaları da isabetsiz olması gerekir. CHP zihniyeti ve bu zihniyeti takip edenler bu objektiflikten maalesef fersah fersah uzaktalar. Not: Yarın idrak edeceğimiz Ramazan Bayramınız mübarek olsun. .


2 Kasım 2005
Çarşamba
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED