|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İsmail Kara "Sözü Dilde, Hayali Gözde Kaldı" isimli kitabında, bilgi ve görgü itibariyle istifade ettiği önemli isimleri anlatıyor. Yazar "imameler kırık, tesbihler dağılmış" diyerek bu isimlerin yerinin doldurulamayacağını ifade ediyor.
Yanı başımızda saklı duran tarihten, çoğu zaman bî haberizdir. Ve tabii ki hayatta iken kıymetini bilmediğimiz pek çok simadan da... Ancak onlar bu dünyadan göçtükten sonra ne kadar fakirleştiğimizi anlarız... Hayatını tanıdığı simalara, tanıklık ettiği hadiselere çevirmiş bu sahada önemli eserlere imza atmış olan İsmail Kara, hayatında önemli yer etmiş isimleri bir kitapta bir araya getirdi. Dergâh Yayınları arasından çıkan ve "Sözü Dilde Hayali Gözde" ismini taşıyan kitap hatıra ve deneme metinlerinden oluşuyor. Kitabın yazarı İsmail Kara, Şair Arşi'nin Hayali Bey'in vefatına düştüğü tarihi ifade eden "Sözü dilde, hayali gözde kaldı" sözünü kitabın ismi ve kitabın yola çıkmasına da sanki ilham kaynağı kılmış. Kumaşlar aynı, renkler farklı Rize'de çocukluk yıllarından havsalasın da kalan isimleri/ hayatlarını ve 1969 yılında İstanbul'a revan olduğu yıllardan bugüne değin kendi hayatında daima berhayat olan tanıklıklarını ve simaları yazan İsmail Kara, okuru kökleri maziye bakan zevkli bir yolculuğa çıkarıyor. Hepsi farklı zamanları ve farklı farklı renkleri ihtiva eden simalar aslında hem kendi dönemlerinin hem de tarihin sisli kalmış sayfalarını aydınlatıyorlar. Yazar İsmail Kara, hayatının tesadüflerini yazmış yazmasına ama bu işin kuvveden fiile çıkmasını ise Muhammed Hamidullah hocanın vefatı olarak gösteriyor. Kitapta kimler yok ki yazarın nakliyle "babamın "Hocaefendi"si, halkın ise "ayaklı kütüphane" "derya" sıfatlarını ekleyerek hürmetle andığı Rize Müftüsü Yusuf Karali hoca; münzevilik ve mahviyet ile hareket ve mücadele adamlığı (isyan ahlakı) birlikte yan yana yaşayan Nurettin Topçu; Mahabbet ve Mehâbet Mülkünün sultanları, Osman Turan, Ali Nihat Tarlan, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Tahsin Banguoğlu; ömrünü Kur'an'a, vahy-i ilahiye adamış vakarlı ve numune-i imtisal bir insan, Hendekli Hafız Abdurrahman Gürses Hocaefendi; saz ve söz ustası Cinuçen Tanrıkorur; Hintli bir münzevi, ehl-i takva, Peygamber âşığı bir zat, Muhammed Hamidullah ve niceleri.. Yazar ölümün mukadder olduğunu ifade ederken öte tarafta gidenlerin pek çok şeyi de beraberlerinde götürdüklerini söylüyor. Ve eskilerin deyimiyle "yetim-i devran, yetim-i akran, yetim-i yaran" olmak diye tarif ediyor bu durumu. Bitmez tükenmez bir derya olarak biliyoruz o mütefekkirlerimizi ve eserlerini.. Yazar da bu durumu şu cümlelerle ifade ediyor: "Büyük hocaların, mütefekkirlerin, metinleri ise her dem yenilenen serin su pınarları gibi... Ne zaman, ne türden ihtiyaçlarla, hangi iştiyak ve hissiyatla eğildiğinize bağlı olarak fark ettikleriniz, hissetlikleriniz değişiyor, ziyadeleşiyor, derinleşiyor, genişliyor.." Eserler ortada ama sahipsiz ve yetim. Eser sahipleri bu alemden diğer aleme göç edince evlatlar gibi eserler de mahzun ve boynu bükük. Yazar her bayram ziyaretinde uğranılan, ziyaret edilen mahabbet ve mehabet mülkünün sultanlarının birer birer bu dünyayı terk etmesini de şu cümlelerle ifade ediyor: "O, mahabbet ve mehabet mülkünün sultanları, doldurulamaz yerlerini boş bırakarak birer birer uzun yolculuğa çıktılar, ardından bayram ziyaretlerinde iyice yoğunlaşan o bereket, o neşve, o canlılık sanki bir daha geri gelmeyecekmiş gibi hayatımızdan çekildi gitti İmameler kırıldı, tesbihler dağıldı.. Fakirleştik." Yazarın sanki iğne ile kuyu kazarcasına takip ettiği izini sürdüğü, kitapta yer eden konulardan birisi de Hanya Mevlevihanesi... İbretle ve merakla okunacak bir yazı. Yunus Emre "ölür ise ten ölür/ canlar ölesi değil" diye sesleniyor. Yazar da kendi hayatında derin izler bırakan isimleri, hatıraların belgelerin resimlerin eşliğinde okura sunuyor. Öyleyse siz de buyurun söz ve sohbet sultanlarının meclisine... Osman Turan'a bayram ziyareti İsmail Kara, Osman Turan'la ilgili hatıraları, hafızasında hep canlı kalmış olduğunu belirterek aktarıyor kitabında. Ölümünden bir iki ay önce evine bir bayram ziyareti için gittiklerinde çektirmiş oldukları fotoğrafı da bu hatıralara ekliyor. Soldan sağa: Ezel Erverdi, Osman Turan, Mustafa Kutlu, Çahit Çollak. Ayaktakiler:Ahmet Tabakoğlu, Mehmet Doğan, Ebubekir Erdem, Fatih Gökdağ. 'Su sesi duymak istiyorum'
İsmail Kara vefatından birkaç sene önce Mehmet Kaplan ile hastanede, kolon ameliyatı öncesinde yaptıkları konuşmayı şöyle aktarıyor:"...Zaman zaman dalıp gidiyor. Ayık olduğu zaman konuşuyoruz. Bir ara su sesi duymak için musluğu açmamı istedi ve dura dura konuştu: "Su sesini çok severim İsmail, mübarek bir şeydir su... Tazelik, berraklık, zindelik, serinlik, canlılık... Hayat, hayat... Sivrihisar'dan erken yaşlarda ayrıldım fakat bendeki tabiat aşkı ve su sevgisi oralardan kalmış olmalı... Bir tür eskiyi yaşamak, çocukluğa, saflığa, tazeliğe dönmek..."
|
|
|
![]() |
|
|
|
|