|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Bu işten bayağı hoşlanmaya başladım. ABD'yi sarsan son skandalı kurcalamaya başlayınca ilk sahneden sonuna kadar her yerde Türkiye irtibatına rastlıyorum. Şaşırdığımdan değil; ülkemin öneminin arttığını, bu sebeple de her uluslararası gelişmenin bir yerlerinde Türkiye izine rastlanacağını biliyorum. Mümkün olduğunu bildiğiniz halde olunca şaşırdığınız olaylarla hiç karşılaşmadınız mı? Son halkadan başlayayım... Skandal, Beyaz Saray'da başkan yardımcısı Dick Cheney'in sağ kolu Lewis 'Scooter' Libby'nin, sırf yönetimin yalanlarını ortaya çıkardığı için bir diplomatın eşinin 'gizli ajan' kisvesini fâş etmesi değil mi? Son halkada, Libby'e, "Gel, bu bilgiyi basına sızdıralım" aklının verilmesi var. O aklı verenin kimliğini dün açıkladım: ABD'nin eski Ankara büyükelçisi, şimdilerde savunma bakanlığında müsteşar yardımcısı koltuğunda oturan Eric Edelman... Bir önceki halkada, büyükelçi Joe Wilson'un eşinin CIA'nin 'ultra gizli' ajanlarından biri olduğu bilgisi duruyor. Nijer'e gidip Saddam'ın nükleer silâh yapımında kullanmak üzere zenginleştirilmiş uranyum pazarlığı yapıp yapmadığını CIA adına araştıran kişiydi Joe Wilson... Eşinin 'CIA ajanı' olduğu bilgisini Libby'e aktaran kişi de tanıdık biri: ABD'nin eski Ankara büyükelçisi, ABD dışişleri bakanlığının eski müsteşar yardımcısı Marc Grossman... Şu yakınlarda İhlas Holding'te danışmanlık görevi üstlenen Grossman, 2003 haziranında Libby'e telefon edip, "O adamın eşi CIA'de çalışıyor" bilgisini sunmuş... Ondan önceki halka büyük bir aşk öyküsü. Joe Wilson'un Nijer raporunun faturasının Valerie Plame'e çıkartılabilmesi bu ikisinin evli olması yüzünden... CIA adına dünyanın dört bir tarafında casusluk şebekeleri kuran Valerie Plame, Joseph Wilson'la, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nde verilen bir resepsiyonda tanıştı. Aşkın perçinlenmesi ise, tanışmalarının ertesi günü katıldıkları ATC (Amerikan-Türk Konseyi) toplantısında gerçekleşti. Joe Wilson Türkiye'yi iyi tanıyordu. Irak'ta bulunmuş, Bağdat'taki Türkiye Büyükelçiliği mensuplarından yardım görmüştü. Casusluk şebekesi kurmakla meşgul Valerie Plame ise kendisini 'enerji uzmanı' olarak tanıtıyordu. Enerji açı ülkeler listesinde ikinci sırayı işgal eden Türkiye ile ilgilenmesi çok doğal. (Brewster-Jennings adlı CIA adına çalışan firmanın Türkiye'de de örgütü var mıydı acaba? Kimbilir...) Halkalar bunlardan ibaret değil. Bir önceki halkaya, yani ABD'nin "Saddam Nijer'de uranyum pazarlığı yaptı" iddiasının oluşumuna baktığımızda da, karşımıza pek yabancımız olmayan bir isim çıkıyor yine: Harold Rhode... 1 Mart tezkeresi öncesi ve sonrasında Ankara'da, subaylarımıza torba geçirildiği dönemde de Kuzey Irak'ta kamp kurmuştu Rhode. Washington'da 'Türkiye uzmanı' diye tanınan isimlerin en ünlüsüdür. Hasan Cemal'in Turgut Özal ile ilgili kitabında, "Bana 'takiye' sözcüğünü öğreten adam" diye andığı kişi Harold Rhode'du... Buradan kendisinden bir değil, iki değil, çok kez söz ettiğim 'meraklı' biri Harold Rhode... Ona bakan mâceralara kapalı olduğunu sanır; oysa 11 Eylül'ün ardından üstlenmediği heyecanlı iş kalmadı. En son, Larry Franklin adlı İsrail adına casusluk yaptığını mahkeme önünde itiraf etmiş bir Pentagon çalışanıyla ilgili dâvânın iddianamesinde adı geçiyordu... Nijer'deki pazarlık konusunu kotaran grubun en önemli isimlerinden biri de o; bu iş için İtalya'nın başkenti Roma'ya kadar gidip 'gerçek gibi' hale getirilmiş belgeleri SİSMİ'den teslim almış... Bilgileri İtalyan La Repubblica gazetesinden (31 Ekim) aldım. Carlo Bonini ve Guiseppe d'Avanzo adlı muhabirler, Nijer öyküsünün nasıl ortaya çıktığını araştırmışlar. La Reppublica üç günlük bir dizi halinde yayımladı bulgularını. Okuyalım: "Irak'a İtalya'nın müdahalesi American Enterprise Institute'den Michael Ledeen'in, İtalyan savunma bakanı Antonio Martino çağrısıyla geldiği Roma'ya ayak basmasıyla başlıyor. Ledeen'in yanında Pentagon'dan birileri de vardır ve Roma'da bir grup İranlı göçmenle buluşurlar. Buluşmayı SISMI (İtalyan askerî istihbaratı) düzenlemiştir. 20 kişi bir masa etrafında toplanırlar. Katılanların en önemli iki ismi Larry Franklin ve Harold Rhode'dur. "İranlı göçmenler" denilmesine aldanmayın, İtalyan gazeteciler, toplantıya katılan İranlıların Tahran'dan gelip yine oraya döndüğünü tespit etmiş durumda. Tahran yönetiminin katılımdan haberi olmalı. Zaten onları oraya daha sonra Tahran'la irtibatı iyice ortaya çıkmış olan Irak Şiilerinin liderlerinden Ahmed Çelebi getirmiş... Karışık işler sizin anlayacağınız... Bu ilginç toplantıda masaya bir belge dosyası gelir: Saddam'ın Nijer'le uranyum pazarlığı ilişkilerini güya ortaya koyan belgeler... İyi Türkçe bilen Rhode'u o belgelerin üzerine atlarken görür gibi oluyorum... Türkiye'nin isminin geçmediği bir aşaması yok bu son skandalın...
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |