T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Satır başları (3) (Lübnan)

Le Monde Diplomatique'in Ağustos sayısından aktarıyorum: İsrail'in Washington'daki büyükelçisi Dani Ayalon (Kana katliamını önceden haber verir gibi) "Ordumuz Lübnan'da 'kitlesel bir katliam" bile yapsa, ABD bizi desteklemeye devam edecektir" demiş.

Bu son derece "diplomatik"(!) açıklamayı aktaran Alain Gresh, son Lübnan savaşının İsrail açısından amacını da hemen açıklıyor: "Amaç besbelli: Lübnan'ın yerle bir edilmesi pahasına da olsa Hizbullah'ı ortadan kaldırmak."

Yazarın "Savaşı kim başlattı?" sorusunun "medyatik ve politik dünyada" giderek kabul gören cevabına ilişkin hatırlattıkları da şunlar: Savaşı İsrail'i haritadan silmek isteyen Hizbullah başlattı. Hizbullah'ın bu çerçevede amacı sadece İsrail ile sınırlı da değil; Batı kampının dengesinin bozulması da savaşın amacını oluşturuyor. Yani Hizbullah ve onu destekleyenler "evrensel bir İslamcı diktatörlük yerleştirmekten" başka bir şey düşünmüyorlar... Öyle bir analiz ki, diyor yazar, yeni bir dünya savaşının başladığını düşünen Amerikalı neoconservatörlerin analizine tıpa tıp uyuyor.

Gresh'in bir Amerikan "düşünce kuruluşu"nun araştırmacılarından Michael Ledeen'dan aktardığı satırlar, gerçekten de, bu enstitülerde "düşüncesizliğin" ne safhada olduğunu güzel özetliyor: Bölgede yaşanan savaşta Hamas ve Hizbullah ve Irak'taki başkaldırı arasında yöntem farkları olsa da, bütün bu olayların arkasındaki orkes-tra şefi "mollakraksi"dir; yirmibeş yıl önce Amerika'ya savaş ilan eden "devrimci ve faşist İran devleti" şimdi bunun hesabını verecektir....

"Düşünce kuruluşları"nın bu adamlarını "düşüncesiz" olarak nitelemek de yetersiz, bunlar hepten "delirmiş" olsa gerek....

Yazarın Hizbullah'ı tamamen İran ve Suriye'nin bir piyonu olarak tasvir eden bu değerlendirmeye karşı getirdiği delillere yabancı değilsiniz: (Hizbullah) Lübnan'ın en önemli siyasal partisi; Parlamento'da 12 milletvekil, hükümette iki bakan ile temsil ediliyor; general Michel Aoun, Lübnan Komünist Partisi, Sünni Ömer Karame ve Süleyman Franji gibi Maronit siyasal sahsiyetlerin müttefiki durumunda. Nitekim, yine Washington'da bulunan bir başka "merkez"in araştırmacılarından Anthony H. Cordersan, sadece bölgeyi değil Batı'yı tehdit ettiği söylenen bu "mollakrasi" tehlikesine ilişkin bakın neler diyor: "Amerikalı haber alma servislerinin elinde İran'ın Hizbullah'a hakim olduğu ya da onu kontrol ettiği yönünde hiçbir kanıt yok. Ancak İran bu silahlı partinin asıl silah ve finansman

kaynağıdır."

Yoğun silah ve para desteği ama "hakimiyet", hatta "kontrol" yok; "Ne fark eder?" demeyeceğiz herhalde... Bu farkı önemsemek gerekir, çünkü bu fark bizi Hizbullah'ın İsrail ordusuna direnişinin arkasında İran usulü bir "mollakraksi" gören "Amerikan rüyası"nın gerçeklere ne derece sırtını döndüğünü görmemize götürür. Dinsel ve etnik yönden son derece çeşitlilik arzeden Lübnan'ın siyasal ufkunu "mollakraksi" ile sınırlandırabileceğine, buna izin verebileceğine olsa olsa ancak gönlünü "Amerikan fantazmına" kaptırmış olanlar inanabilir.

Alain Gresh'in yazısını bitirirken sorduğu bir soru, Lübnan ve Filistin sorunununun (ve de çözümünün) herşeyden önce "politik bir sorun" olduğuna işaret ediyor bence. Yazar "Bugünkü Lübnan'ın yıkıntıları arasından hangi sert-şiddetli örgüt çıkacak?" diye soruyor. Madem ki Hamas 1987'de Gazze'de İntifada sonrası, Hizbullah 1982'deki İsrail işgaline karşı verilen mücadelede ortaya çıktı, bu işgal ve bombardıman sonrası hangisi ortaya çıkacak?

Hamas ve Hizbullah örneklerinde olduğu gibi, hepsi İsrail işgali ve şiddetine tepki olarak ortaya çıkan (çıkacak olan) bu "partiler"in -muhakkak ki önemli ölçüde de çaresizliklerinden dolayı- siyasi kimliklerine "dini ve askeri" bir çehre de kazandırmış olmalarının sorumlusu asıl olarak kim? Bugün adları öne çıkan Suriye ve İran değil herhalde... İsrail ve destekçisi ABD'den başka kim olabilir? Tamam, Hizbullah'ın İsrail'in sınırdaki yerleşim bölgelerinde patlayan ve İsrail bombaları gibi "çocuk, kadın, yaşlı" ayırımı yapamayan (ve tabii ki kınanması gereken) füzeleri İran'dan geliyor. Tamam, Hizbullah'ın bir bölümü de destekçisi İran gibi olmayacak-olmaması gereken bir biçimde İsrail'in "haritadan silinmesi"ni istiyor. Tamam, Hamas'ın bir kanadı çok "şahin", onlar da benzer düşünceleri paylaşıyor, onlar için de öldürülecek İsraillinin sivil ya da asker olması farketmiyor... Ancak işin bu noktaya gelmesinin asıl sorumlusu (kimseyi kendi payına düşen sorumluluktan kurtarmaya çalışmıyorum) İsrail ve ABD ikilisi değil mi? Hamas'ın (bile) İsrail'in son Gazze saldırısından önce, 1967 sınırlarının esas alınması şartıyla İsrail'e uzattığı el daha dün nasıl bir karşılık aldı. Kendini biraz toparlamış olan Lübnan, savaşın bitmemesi üzerine yemin etmiş görünen İsrail tarafından bir kez daha ne hale çevrildi. Yani anlaşılan o ki, bölgenin şiddet de kullanan "partiler"inin her daim ayakta kalmasını önce İsrail ve ABD istiyor. Sorunun herşeyden önce "politik bir sorun" olduğunu belki İran ve Suriye'den önce İsrail ve ABD kabul etmiyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi