T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Resul TOSUN

Beyrut'tan İstanbul'a

Dün sabah bu yazıyı hazırlarken ajanslarda Beyrut'un yine vurulduğu, dram üstüne dram yaşandığı haberleri yer alıyordu. 24 gündür devam eden saldırıların yoğunlaştığı, hatta en şiddetli hava saldırılarının evvelki gün yapıldığı, özellikle Beyrut'un güneyine ve ülkenin diğer kesimlerine ağır hasarlar verildiği haberleri duyuruluyordu.

İsrail 1 milyon insanın yollara düşmüş olmasını ve saldırının ölümcül olmasını başbakanının ağzıyla "Saldırının ölümcüllüğü İsrail'e saldırma planı yapılanların ortak hafızasına kazılacak" diyerek bütün bölgeyi hatta dünyayı tehdit etti.

Bu vahşete karşı yine en ciddi tavrı Türkiye koydu. Dışişleri Bakanı Gül, W. Post'ta yayınlanan makalesinde ABD'nin bu trajediye göz yummasını açıkça eleştirmiş, Başbakan Erdoğan da birçok İslam ülkesinin alt düzeyde katıldığı İslam Konferansı'na bizzat katılarak önemli mesajlar vermiştir.

Öte yandan Fransa "Lübnan ve Suriye'nin eski hakimi" sıfatıyla Güvenlik Konseyi'ne ateşkes için yeni bir teklif hazırladığını dünyaya duyurmuştur.

Bu "eski hakim" ifadesi benim hafızamda farklı çağrışımlarda bulundu. Şam'da doğmuş, tahsilinin bir kısmını Beyrut'ta yapmış daha sonra Şam'da, Beyrut'ta, Akabe'de Kanal(Süveyş) , Balkanlar ve Çanakkale savaşlarında görev gereği bulunmuş olan ve kendi ifadesiyle özbe öz İstanbul uşağı Rağıp Akyavaş merhumu hatırladım.

Merhumun Tarih Meşheri isimli kitabını okuduğunuzda orada Şam'dan Beyrut'tan bizim Amasya ve Tokat'tan bahseder gibi bahsettiğini göreceksiniz. O zaman İsrail diye bir devlet de yok.

Bütün Filistin'de topu topu 70 bin Yahudi var. Osmanlı bölgeyi silahla değil hikmetle yönetmiş ve Filistinliler bütün insani haklara sahip olarak yaşamışlardır. Merhum bölgedeki Osmanlı yönetimini tarif ederken bir görevlinin cebindeki mühür ve emrindeki birkaç askerden ibaret olduğunu söylüyordu.

O dönemde bütün insani haklara sahip olan Filistin halkının, Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'nda bölgeden çekilmesinden sonra bütün haklarını kaybetmiş ve bugüne kadar da o hakları geri alamamış olması maalesef tarihi bir gerçektir.

Merhum Akyavaş, Beyrut'tan bahsederken İstanbul'dan bahseder gibi, Şam'ı anlatırken İstanbul'u anlatır gibi oraları sahiplenmeyi elbette ki Eski Lübnan ve Suriye Hakimi sıfatını kullanan Fransızlardan daha fazla hak etmektedir. Osmanlı bölgeye tam 400 sene sadece hizmet etmiş ve güvenliğini sağlamış, diğerleri ise sadece sömürmüştür.

Geçen hafta birkaç günlüğüne uğradığım İstanbul'da merhumun kızı emekli Prof. Beynun Akyavaş hanımefendiyi evinde ziyaret ettim. Gece sabahlara kadar babasının yazılarını yayına hazırlamak için dirsek çürüten bu İstanbul hanımefendisinin Çengelköy'deki küçük ama karşı sahili Eminönü'ne kadar gören lebiderya dairesinde uzun uzun sohbet ettik.

İnsanların geçmişle övünmek yerine yaşadığı güne ve geleceğe bakması söylenir ya Beynun hanımefendi de öyle yapıyor. Babasının yazılarında birer Türk vilayeti olarak bahsettiği Beyrut'a Şam'a ağıtlar yakmanın bir faydasının olmadığını, elimizdeki değerleri muhafaza ederek faydalı olmaya itina gösterilmesi gerektiğinin altını kalın çizgilerle çiziyordu.

Bir taraftan başta İstanbul olmak üzere tarihi eserlerin ve mekanların aslına uygun biçimde restore ve muhafaza edilmesine ehemmiyet atfediyor en fazla da dildeki yozlaşmadan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu.

Bu arada bana da "Seni Seven Neylesün" isimli kitabını takdim etti. (Büyük kısmı Türkçemizdeki yozlaşmayı ele alan bu değerli kitabı hemen okudum. İstifade ettim.)

Ayrılırken Beynun hanımefendi bir de çevre kirliliğinden rahatsızlığını dile getirdi. Sabahlara kadar gürültüden uyuyamadıklarını, Avrupa yakasında sahilde yer alan büyük eğlence merkezlerinin gecenin ilerleyen saatlerine hatta sabaha kadar müthiş bir gürültü yaptıklarını ve Anadolu yakasında sahilde oturanların tamamının rahatsız olduğunu, şikayetlerinin bugüne kadar fayda vermediğini anlattı.

Birkaç gün sonra İstanbul Valisi'nin çevreyi gürültü kirliliğine boğan bu büyük eğlence merkezlerine birer hafta süreyle kapatma cezası vereceklerini ve bu gürültünün mutlaka engelleneceğini ilan etmesi inşallah Beynun hanımefendinin yüreğine birazcık su serpmiştir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi