T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| S İ N E M A | 2 HAZİRAN 2006 CUMA | ||
|
Kendisini üne kavuşturan sulu komedilerde vücudunun oynamadık yeri kalmayan Jim Carrey, "Sil Baştan"da ise âdeta canı isterse ne denli oturaklı bir oyuncu olabileceğinin manifestosunu sunuyor izleyicilere...
Joel Barish, ayrıldığı kız arkadaşı Clementine'in, birlikteyken yaşadıkları duygusal ilişkiye dair bütün anılarını yeni icat edilen tıbbî bir yöntemle hafızasından sildirdiğini öğrenir. Bunun üzerine derin bir hayâl kırıklığına uğrayan ve öfke nöbetine giren Joel, aynı işlemi kendi hafızasında da uygulayarak Clementine ile yaşadığı ortak geçmişe dair her şeyi beyninden sildirmek üzere "Lacuna" adlı laboratuarın yolunu tutar. Burası, mutlak gizlilik ilkesiyle çalışan deneysel bir tıp merkezidir. Hatıralarını sildirmek amacıyla yetkililerin gözetiminde uykuya dalan Joel, Clementine'e olanca kızgınlığına rağmen yüreğinin derinliklerinde ona duyduğu ölümsüz aşkı son anda farkeder ve anılarını sildirme işlemini durdurmak için çabalamaya başlar. Nedendir bilinmez, ülkemiz sinemalarına yaklaşık iki yıl gecikmeyle ulaşan 2004 yapımı "Sil Baştan", aslında geçen cuma gösterime girdi. Ancak filmin basın gösterimini kaçırdığımızdan dolayı, geçen haftaki genel listede yalnızca adını duyurmakla yetinmiştik. Jim Carrey'nin yıllardır üzerine yapışıp kalan "sulu komedyen" kimliğini âdeta kükreyerek silkeleyip attığı ve "Titanic"in mutsuz kızı Kate Winslet ile çok başarılı bir ikili oluşturduğu bu duygusal filmin tam olarak hakkını vermeden, onu çabucak arşive göndermeye gönlümüz el vermedi. Hele de manşette onun alternatifinin, bütünüyle "eş değiştirme" temasına yaslanan "Mutluluğun Resmi" gibi bir ahlâkî felaket olması ihtimali varken...
Carrey'den sıkı bir gövde gösterisi
Buna karşılık, korkular haksız çıkıyor ve kendisini üne kavuşturan komedilerinde vücudunun oynamadık yeri kalmayan bu adam, "Sil Baştan"da, canı isterse ne denli oturaklı bir oyuncu olabileceğinin de manifestosunu sunuyor izleyicilere. Kendi adıma, Carrey'yi "Hayvan Dedektifi"nden bu yana hiç böylesine formda görmediğimi belirtmeliyim.
Aşık olmak, o aşkı ansızın yitirmek ve yeniden kazanmaya çabalamak gibi -özellikle genç yüreklerin pır pır etmesine neden olan- insana dair kadim temaları bir modern zaman masalı çerçevesinde ustaca ele alan "Sil Baştan", damarlarına hayatı boyunca en az bir kez olsun "aşk" denilen o kimyasal madde zerkedilmiş bütün izleyiciler tarafından görülmeli... Gerçi, film ülkemize geç gelmesinin bedelini acı bir biçimde ödeyerek çoktan işporta tezgahlarına düştü; ama eminim ki hâli ve vakti yerinde sinemaseverler onu sinema perdesinde izleyerek hakkını teslim edeceklerdir.
Zac, 5 oğulları olan Beaulieu ailesinin dördüncü çocuğudur. Annesi, yılbaşı gecesi doğan ve saçında beyaz bir tutam bulunan Zac'in kutsanmış bir çocuk olduğunu düşünür. Annesinin korumacı tavrına karşın, ayakta kalmak Zac için hiç de kolay değildir. Her biri ayrı bir dert olan erkek kardeşleri genç adamın hayatını cehenneme çevirirler. Maço bir erkek sayılabilecek babası ise Zac'in yeterince erkeksi olmadığını düşünmektedir. Kanada Sineması'nın son on yılda ürettiği en başarılı yapım olarak gösterilen ödül yorgunu "Çılgın", İstanbul Film Festivali'nden sonra bu kez de ticarî gösterimde... Çok başarılı bir kurgu ve müzik kullanımına sahip olan filmde, her biri rock müzik tarihinin kilometre taşları olmuş parçalar resmigeçit yapıyor. İleri endüstri toplumlarında aile ilişkilerinin aldığı trajik görünüme ilişkin son derece ilgi çekici bir yapıt. Şu ana dek çeşitli yarışmalarda 30'un üzerinde ödül aldı. İzlenmeli; ancak küçük çocuklara uygun değil. Çürümüş bir toplumun ahlâkına bakış
Yeni emekliye ayrılan William ve eşi Madeleine orta yaşlarını sürmektedirler. Rastlantı sonucu karşılarına çıkan bir kır evini hayat tarzlarını değiştirmek adına satın alırlar. Civarda yaşayan Adam ve Eva çiftiyle tanışmaları çiftlerin eş değiştirmeye yönelik cinsel fanteziler gerçekleştirmesine neden olur. Bu fantezi dünyasında giderek başka çiftlere de yer vererek "mutluluğun resmi"ni (!) çizmeye çalışacaklardır. Fransız Sineması'nın yıllardır inatla bütün dünyaya yaymaya çalıştığı "yozlaşma kültürü"nün beyazperdedeki tüyler ürpertici bir örneği. Son Cannes Film Festivali'nin "en cüretkâr film"i seçilen "Mutluluğun Resmi", gerek yaymaya çalıştığı hayat felsefesi gerekse içerdiği çarpık cinsellikle kesinlikle uzak durulması gereken bir film. Eşlerinin namusunun kendileri için en güçlü onur ölçütü olduğu bir dünyanın insanlarının böylesine yoğun bir Fransız kokuşmuşluğunu lâyıkıyla kavrayabilmesi mümkün değil çünkü... Allah, bütün inananları böyle bir aile ve insanlık anlayışından korusun.
Dört dörtlük bir aile seyirliği
Bölge Başsavcı Yardımcısı Dave Douglas, aldığı yeni bir görev üzerine kriminal hayvan laboratuvarında araştırmalar yapmaya girişir. Tam bir işkolik olan Dave'in üstlendiği bu yeni görev, onu uzun süredir ihmal ettiği karısı Rebecca ve çocuklarından biraz daha uzaklaştırmaktadır. Ancak başarılı hukukçu, mesleğine yönelik abartılı tutkusuyla bu olumsuz gidişin farkına varabilecek durumda değildir. Laboratuardaki çalışmaları sırasında Dave'in başına hiç beklenmedik bir kaza gelir. Çok gizli bir genetik mutasyon serumunun enfeksiyonuna maruz kalınca vücudunda değişimler başlar ve sevimli bir çoban köpeğine dönüşür. O artık evindeki yeni eğlence kaynağına dönüşürken, kendisi ve ailesi hakkında bildiği her şey de bu sayede kökten değişmiştir. Hollywood Sineması'nın, yapmayı çok iyi bildiği türden nefis bir aile komedisi... Bu tür filmlerin gediklisi Tim Allen'a Danny Glover ve Robert Downey J.R. gibi ustalar da eşlik ediyor. Bir Disney filminin geleneksel olarak içerdiği ahlâkî özene fazlasıyla sahip olan "Bak Şu Köpeğe", hayvan sevgisini vurgulamasının yanısıra günümüzün aile ilişkilerinde gözlenen gevşekliğe yönelik eleştirel tavrıyla da takdire değer bir yapım. Çok fazla şey beklemeden, hafta sonunda çoluk çocukla birlikte neşe dolu bir kaç saat geçirmek için bire bir...
Emekli bir ağır sıklet boks şampiyonu olan Billy, karısı Annie tarafından yıllar önce terkedilmiş ve küçük oğlu T.J. ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Artık eski tantanalı günlerinden hayli uzakta olan ve ekonomik sıkıntılar içinde kıvranan bu yorgun adam, canından çok sevdiği oğlunu geçindirebilmek için at eğiticiliği yapmaya başlar. Billy, gerçekte tam bir "kaybeden" olmasına karşın, geçmişteki parlak sportif başarılarından ötürü oğlunun gözünde hâlâ bir "şampiyon" konumundadır. Bu yüzden de ona iyi bir hayat sunabilmek için var gücüyle çabalar durur. Fakat, ülkede hayat koşulları gitgide ağırlaşmakta ve o da seyislikle evini geçindirememektedir. Bir süre bocaladıktan sonra, ilerleyen yaşı itibarıyla oldukça riskli bir karar alacak ve yeni bir müsabaka için ringe dönmeye karar verecektir.
Bu sırada, yıllar sonra yeniden ortaya çıkan ve büyük bir duygusuzluk içinde oğlunu ondan geri almaya çalışan Annie de kahramanımızın ruhsal dünyasında yepyeni çalkantılara yol açar. Genç kadın zengin biriyle evlenmiş ve sınıf atlamıştır. Oğlunun da kendi sosyal çevresi içinde yetişmesini arzulamaktadır. Billy ile Annie'nin T.J. yüzünden sürüp giden çatışmaları eşliğinde maç günü gelip çatar ve geçmişin kudretli şampiyonu, biricik oğluna güzel bir gelecek kurabilme umuduyla insan azmanı bir rakibin karşısına çıkar. Ancak gerçek hayat masallardaki gibi her zaman mutlu sonla biten bir serüven değildir. Rakibinden ölümcül bir dayak yiyen Billy, soyunma odasında çaresizlik içinde ağlayan T.J'e sevgi dolu bir bakış atarak son nefesini verir. Küçük çocuğun "Lütfen beni bırakıp gitme Şampiyon!" şeklindeki haykırışları da izleyicilerin boğazını düğümler. "Sine-Bulmaca"da bu hafta, sinema tarihinin en yürek burucu baba-oğul öykülerinden birini hatırlamanızı isteyeceğiz sizlerden... Gösterildiği 1970'lerin sonlarında milyonlarca izleyiciyi salonlarda hüngür hüngür ağlatan ve beyazperdede tek başına duygusal filmlerin simgesine dönüşen bu güzel yapıtın orijinal adı nedir? Ayrıca yönetmenini, boşanan anne-baba ile aralarında kalmış küçük oğulu canlandıran üç ünlü oyuncunun ve filmin müziklerini yapan bestecinin adlarını biliyor musunuz? Bu arada, önemle hatırlatalım ki sorularımız anılan filmin 1979 yapımı ikinci çevrimine yöneliktir. Lütfen 1931 yapımı ilk çevrime dayanan cevapları göndermeyiniz.
Yarışmamıza bu hafta yurt çapında toplam 128 katılım gerçekleşti. Bunlardan 108 tanesi sorulan soruların cevaplarını eksiksiz olarak içermekteydi. Bu arada, her zaman olduğu gibi, yanlış cevap veren ya da doğru cevaplarına -bütün uyarılarımıza rağmen- adını, soyadını ve açık adresini yazmayan okurlarımızı ise üzülerek elemek zorunda kaldık.
- ZİYA TÜRETKEN / ANKARA
Talihlilerimizin çift diskten oluşan armağan DVD'leri ("Ronin" / 1998 / Yönetmen: John Frankenheimer) adreslerine taahhütlü postayla adreslerine gönderilmiştir. Bütün katılımcılarımıza ilgileri nedeniyle teşekkür ederken, yeni katılımlarınızı beklediğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Unutmayın ki bu köşenin amacı hem eğlenmek, hem seçkin filmler kazanmak, hem de "sinema tarihini araştırmak ve öğrenmek!"
|
| |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |