T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 5 MART 2006 PAZAR | ||
|
Sayın Demirel'in askeri müdahalenin meşruiyeti, demokrasi ve muhalefet konularında ihtiyatsız, ülkenin geleceği için de endişe verici görüşleri var. Mealen şöyle diyor: "Laiklik korunmalıdır, laiklik tehlikeye düşerse asker ne Nato'yu dinler ne AB'yi, derhal müdahale eder ve laikliği tehlikeden kurtarır. 28 Şubat'tan önce de ülkede bir kesimin ciddi sıkıntıları, endişeleri ve şikayetleri vardı, bunları bana ulaştırdılar, önemli bir kısmını haklı buldum ve hükümet başkanına gönderdim, gerekeni yapın, endişeleri giderin dedim, gereken yapılmadı, bunun üzerine ordu yönetime el koymak yerine Milli Güvenlik Kurulu'nu tercih etti, anayasal bir kurumda iradesini gerçekleştirme yolunu tuttu, böylece anayasa ve demokrasi kurtulmuş, laiklik de korunmuş oldu". Demirel'in bu konuda söylediklerinin özeti yukarıdaki gibidir. Devenin eğri yerleri gibi bunun da neresini düzelteceğinizi bilemez hale geliyorsunuz ve "Acaba bu zat, söylediğine inanıyor mu, yoksa yoklama mı yapıyor" demek durumunda kalıyorsunuz. Demokratik laik bir ülkede demokrasi ve laiklik için bir tehlike algılaması sözkonusu olduğunda bununla ilgilenecek kurumlar ve ilgilenme/koruma şekli bellidir. Bunların içinde ordunun müdahalesi, dolaylı yoldan da olsa kendini meclisin ve hükümetin yerine, hatta önüne koyması diye bir şey yoktur, olamaz. Hükümet yanlış yaparsa meşru denetim mekanizması harekete geçer. Bu da yeterli olmazsa seçim zamanı gelir ve millete başvurulur, milletin tercihine de saygı gösterilir. Milletimizin demokratik cumhuriyeti yıkıp onun yerine padişahlık, dikta rejimi, saltanat getirebileceğini düşünecek aklı başında birinin bulunacağına ihtimal vermiyorum. Belli bir kesimin laiklik veya başka bir konuda (mesela ülkenin iyi idare edilip edilmediği konusunda) endişeleri, farklı algılamaları olabilir. Eğer bu endişe anayasanın, milli iradenin, meşru iktidarın yerine veya önüne geçirilirse o ülkenin hali nice olur? Ben kendimi bildim bileli muhalefete göre iktidar ülkeyi felakete götürmektedir, laiklik ve rejim tehlikededir. Bu ülkede "laikliği dindarlaşma karşıtlığı, devletin dindarlaşma karşısında tedbir alması" olarak anlayanlar vardır. Onlara göre başörtülü olarak okumak ve kamusal alanda çalışmak laikliğe aykırıdır, Diyanet laikliğe aykırıdır, okullarda din eğitim ve öğretimi laikliğe aykırıdır, İmam Hatip Okulları laikliğe aykırıdır, siyasilerin ve memurların eşlerinin namazlı, niyazlı, örtülü olmaları rejim için tehlikedir... 28 Şubat muhtırası ile ona esas teşkil eden bazı raporlarda da bu saydıklarıma atıflar vardır, Demirel de bunları haklı bulmuş, icabına bakılmasını tavsiye etmiştir. Peki halkın yeterli oyu ile iktidar yaptığı ve iktidarda tuttuğu meşru heyet, bütün bu sayılanları, bir daha özetleyecek olursak "başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden isteyenlerin dindarlaşmasını, dindarların da dinsizlerle veya gevşek dinlilerle aynı haklara sahip olmalarını" tehlikeli görmüyorsa, laiklik ve demokrasiye aykırı olmak şöyle dursun, onun gereği olarak değerlendiriyorsa durum ne olacak? Halkın iradesini temsil eden meşru iktidarın dediği mi, olacak, yoksa seçilmemişlerin, yetkisini ve haddini aşanların dedikleri mi olacak? "İkincisi olacak, olmalı, ama bu, eskiden olduğu gibi tank ve topları meclise dayamak suretiyle değil, MGK'nda abanın altından sopa göstererek yapılmalıdır. Böyle de olmalıdır; çünkü bu takdirde demokrasi ve anayasa korunmuş oluyor" şeklindeki bir düşünceye katılmak bir yana, samimi bir demokratın bunu söyleyebileceğine ihtimal de vermiyorum.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |