T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 MART 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Sülale-kırım "stres" ile açıklanabilir mi?

Geçen gün önümüze gelen olaydan söz ediyorum. 23 yıl önce annesini ve dört kardeşini öldüren Fahri Elmas'ın birkaç gün önce de dört çocuğu ve ilk katliamdan canını kurtarabilen kız kardeşini -ve sonunda kendisini- öldürmesini nasıl değerlendireceğiz?

Elmas'ın 23 yıl içinde gerçekleştirdiği bu "sülale-kırım" olayı -tabii olarak- gazetelerin öne çıkarttıkları haberlerle geniş bir biçimde duyuruldu. Ancak bu habercilikte dikkat çeken bir husus vardı: Gazeteler -okuduklarım çerçevesinde istisnasız- bu katliamı okurlarına ya "Canavar'a bak" türünden tamamen "öznel" bir tarzda, ya da katilin ilk katliamdan sonra girdiği hapishaneden 1991 affı ile dışarı salınmasının sakıncasına dikkat çekerek duyurdu. Gazetelerin bu olayda -yine istisnasız- başvurdukları bir diğer "yaklaşım" da, birer "uzman" bularak onların olaya ilişkin görüşlerini aktarmak oldu.

Artık kendisi de hayatta olmayan katilin gerçekleştirdiği ikinci katliamda söz konusu "af"ı çıkaranların günahı olduğunu söyleyenler tamamen haksız değildiler. Annesini ve dört kardeşini parçalayan birisinin 8 yıl sonra toplum içine salıverilmesi -tabii ki- tek başına büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Bu işi becerenlerin ikinci katliamda sonra vebal altında kaldıkları muhakkak. Ancak "af"tan kaynaklanan bu sorumsuzluk katilin hikayesinin tamamını açıklamaya kafi mi? Yani katil af edilmese ve hâlâ cezaevinde bulunuyor olsaydı, dosya kapanmış mı olacaktı?

Ben bu konuda Radikal'den Hakkı Devrim'in görüşlerini paylaşıyorum. Devrim, "Tek suçlu af kanunları değil" başlıklı yazısında şu doğru tespiti yapıyor: "Eline baltayı alıp anasını ve dört kardeşini öldürebilen adamı, bir cezaevine kapatmakla gerekeni yaptığımızı sanıyoruz."

Çok yerinde bir tespit bu. Besbelli ki Fahri Elmas gibi katillerin cezaevine kapatılması yeterli bir önlem değildir. Bu kişinin tabii ki sadece bir suçlu olarak değil, ileri derecede tehlikeli bir ruh hastası olarak da muamele görmesi gerekiyordu. Fakat anlaşılan o ki, birçok benzeri gibi bu kişinin de "cezasını çekmesi" için içeri tıkılması kafi görülmüş. "Benzerleri" diyorum; hatırlayın, gazetelerin üçüncü sayfalarında karşımıza çıkan "canavarlar"ı hatırlayın. Medya tarafından türlü adlar takılan bu katiller şimdi acaba nerededirler, nasıl bir hayat sürmektedirler?

Özellikle bu ve benzer olaylarda suçluları sadece cezalandırmakla yetinen bir infaz sistemi dünyada çoktan buhar oldu. Dolayısıyla eğer biz de "psikiyatri" adında bir bilim dalını ciddiye alıyorsak anasını ve dört kardeşini balta ile doğrayan bir katile sadece "suçlu" muamelesi yapmaktan bir an önce vazgeçmeliyiz. Vazgeçmeliyiz ki, bu kişiler dönüp dolaşıp ikinci bir katliam gerçekleştiremesinler.

"Psikiyatri" deyince aklıma geldi: Bu olay dolayısıyla gazetelerin önümüze getirdiği "uzman" yani psikiyatr görüşleri de bir başka âlemdi doğrusu. Hakkı Devrim, bu konuya da temas etmiş: "Uzmanların ne dediğini okudunuz mu? Ağır kişilik bozukluğu! Cezaevinde tedavisi sağlanmalıydı! Toplumdaki değişimin sonucudur!"

Devrim bu tespitinde de haklı. Söz konusu "görüşler"in birçoğunu ben de okudum. Ve rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu "görüşler"in çoğunluğu okurlarla sanki dalga geçiyor gibiydi. Adam arkasında kendisiyle birlik 11 ölü bırakarak hayata veda ediyor, ama uzmanlarımız "ağır stres"ten, "kişilik bozukluğundan" ve hatta (inanmayacaksınız belki) "sosyal dayanışmanın çöküşünden" filan söz ediyorlar... Yani öyle bir "teşhis" yelpazesi ki -eğer saydıkları nedenleri ciddiye alırsak- bu ülkede sülalesini ortadan kaldırmak için eline baltayı almayan tek bir ferdin kalmaması gerekir! Ama gerçek böyle mi? İnsanoğlunun çektiği maddi-manevi bütün sıkıntılara rağmen sevdiklerinin üzerine nasıl titrediğini bilmiyor muyuz? Demek ki burada asıl sorumluluk bu tür olaylar için gerekli önlemleri içeren bir sistemi hâlâ kuramamış olan ilgili bakanlığa düşmektedir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi