T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 7 MART 2006 SALI | ||
|
Ortalık buram buram kriz kokuyor. Türkiye'de siyasi sular tehlikeli bir şekilde ısınıyor. Van Cumhuriyet Savcılığı Şemdinli olaylarına ilişkin iddianamede Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ı hem yargıyı etkilemekle, hem 1996-1997 yılları arasında görevini kötüye kullanmak, sahte belge düzenlemek ve gizli örgüt kurmakla suçladı. Ve gündeme bomba düştü. Bu ilk kez oluyor... Türkiye'de adli bir otorite üst rütbeli bir general hakkında yargıya müdahale ettiği gerekçesiyle ve hukuk dışı eylemler suçlamasıyla ilk ciddi, büyük ve resmi soruşturma sürecini başlatıyor... Bu yanıyla bu ilk adımı önemsemek, demokratikleşmenin bir aracı olarak görmek gerekir.. Türkiye yıllardır devlet ve askeri otorite merkezli kimi gayri meşru tutumların yaptırımsız kalmasından şikayet etmiyor muydu? Susurluk skandalında askeri kurumların yeri ve rolünün devlet gücü ve eliyle örtbas edildiği kanısını taşımıyor muydu? Denebilir ki cesur bir savcı çıktı ve kimi bulgu ve iddialarla bir yargı sürecinin ilk adımını attı; bundan sonra Genelkurmay Askeri Savcılığı dosyayı Genelkurmay Başkanlığı'na göndererek soruşturma ve yargılama izni beklemek zorunda... Evet, mesele bir yönüyle böyle. Ama bu kadar basit değil... Sorunun siyaset içi ve ordu içi dengelere ilişkin son derece ciddi ve tehlikeli yönleri var. Ve bu çerçevede belli ki Türkiye bir ilke ya da hukuk tartışmasına girmeyecek. Arzu edilenin tersine farklı güçlerin çarpışmasına yol açacak ve asker-sivil dengelerini etkileyecek bir kriz başgösterecek... Nasıl? Siyasi resim şu an itibariyle şöyle: 1. Org. Büyükanıt'ın Ağustos ayında Genelkurmay Başkanı olması bekleniyor. Başlatılan prosedür ve patlayan kriz bu koşullarda Büyükanıt sorununun ötesine geçerek, bir kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri meselesine dönüşüyor. Nitekim Genelkurmay Başkanlığı hem tavrı hem temaslarıyla sorunu müdahale olarak değerlendirerek cepheden üstlenmiş ve ele almış halde. 2. Van'da başlayan süreç yargının cesur adımı kadar yargının belli niyetlerle siyasallaşması olarak da değerlendirilecektir. Nitekim bu tür değerlendirmeler daha şimdiden Genelkurmay Karargahı'ndan gelmeye ve Baykal'la dışa vurulmaya başlamıştır. Bu çerçevede savcının bu tutumu temel olarak Org. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'nın engellenmesine yönelik organize bir adım olarak ele alınmaktadır. 3. Daha ilk günden itibaren merkez medyanın tavrı asker ile hükümeti baş başa bırakmak şeklindedir. Baykal ise hükümet ile orduyu karşı karşıya getirmek politikası izlemekte, durumu hükümetin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne müdahalesi olarak açıklamaktadır. Başka bir deyişle Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'nın engellenmesi bir siyaset operasyonu olarak tanımlanma yolunda ilerlemektedir. Gelişmeler bu açıdan ele alınacaksa ya da bir savcının kişisel hukuki girimiyle açıklanmayacaksa sorun sanıldığından daha derinlere gitmektedir Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'nın engellenmesine yönelik üç varsayımdan ya da senaryodan sözedilebilir. İlki hükümetin Büyükanıt'a yönelik imaj yıpratmasına bu yolla zemin hazırlama ihtimalidir. Hükümetin böyle bir arzusu olsa bile ateşle oynamak anlamına gelecek, asker-sivil gerginliği doğuracak böyle bir yolu tutturmasını düşünmek akıl dışıdır. İkincisi Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'nı ordu içinden başka generallerin bir başka orgeneralin lehine engellemesi ihtimalidir. Nitekim bu yönde bir dizi söylenti epey süredir vardır. Üçüncüsü ise bu krizi hükümet ve asker dışı başka grupların tetiklemesi ihtimalidir... Bu yazının yazıldığı saatlerde Başbakan-Genelkurmay Başkanı görüşmesi sürüyordu... Bu görüşme sonrası ve izleyen günlerde yukarıdaki resim ve ihtimaller netleşecektir... Ancak şimdiden açık: Asker siyasetten elini elbet çekmeli, çeteciler elbet ortaya çıkarılmalı ve Türk yargısı, TSK dahil tüm organların faaliyetlerini hukuk açısından denetleyebilmelidir... Ancak sivilleşme ve demokratikleşme Şark usulü menavralarla yapılırsa tam ters sonuçlar verir. Bu tarz yöntemler militerleşme dozunu arttırır. Bir hukuk ve ilke adımı mıdır atılan? Yoksa bir çatışma hamlesi, tehlikeli, manasız bir meydan okuma mıdır? Şu açık: İlkinin arkasında, ikincisinin karşısındayız... Şu da açık: Ciddiyetten uzak, 1996'lara giden, delilden azade bir iddianameyle görüntü ikinci piste işaret etmektedir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |