|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 7 MART 2006 SALI | ||
|
|
İki büyük gazetemizin, Orgenaral Yaşar Büyükanıt'la ilgili haberi, bana göre hem "ilginç", hem "şaşırtıcı", hem de büyük bir "cesaret örneği"ydi. İki büyük gazetemiz de, manşetten, savcılık iddianamesinde adı geçen Büyükanıt'ı sanık sandalyesine oturtacak süreci anlatıyordu. İtiraf edeyim, konu, ilk başta ilgimi çekmedi. Keşke ayrıntıları okusaymışım. Ertesi gün, yeni gelişmelerin ışığında, habere bir kez daha göz attım. Dehşet! İki büyük gazetemiz de, Genelkurmay Başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı düpedüz harcamış. İkisi de, orgeneralin, yargıyı baskı altına almak suçundan yargılanabileceğini iddia ediyor. Siz buradaki "yargılanabileceği" ifadesini, isterseniz, "yargılanmalıdır" biçiminde okuyabilirsiniz. Çünkü, haberde kullanılan dil, konunun ele alınış biçimi, böyle bir yorum imkânı tanıyor... Fakat, habercilik topu topu bir gün sürüyormuş. Cesaret de öyle... İlk gün haberin tarafında yer alan (çünkü, savcılık iddianamesini yorum yapmadan aktarmışlardı) gazetelerimiz, sanki bize "yargılanmalıdır" biçiminde yorum genişliği sağlayan kendileri değilmiş gibi, olayı başka bir kulvara taşımayı tercih ettiler ve tabir caizse haberi öldürdüler. Bu gazetelerimizden biri, mesela, "Hedef, Büyükanıt'ın önünü kesmek" başlığıyla çıktı. Bir başkası, orgeneralin "Yargılanmaktan gurur duyarım" sözlerini manşete taşıdı. Cesaret örneği sergileyenlerden biri de, genel yayın yönetmeninin ağzından şu sözleri birinci sayfaya çıkardı: "Büyükanıt'ı tanırım, iyi generaldir..." Konu nedir? Biraz karmaşık ama, şöyle özetleyelim: Orgeneral Büyükanıt, bundan bir süre önce, Şemdinli olayında adı geçen astsubayı tanıdığını, "iyi çocuk" olduğunu söylemiş, olay bazı basın yayın organlarına, "Büyükanıt Şemdinli sanıklarını kolluyor, mahkemeyi baskı altına almaya çalışıyor" biçiminde yansımıştı. Konu, geçenlerde TBMM komisyonunda da ele alındı, CHP'li ve AK Parti'li iki üyenin şiddetli muhalefetine rağmen, Büyükanıt'ın isminin komisyon raporundan çıkarılmasına karar verildi. Sonra da, bildiğiniz gibi, Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Büyükanıt'ı da "sanık" mevkiinde gösteren iddianamesi geldi... Büyükanıt yargılanır mı, yargılanmaz mı? Yargılanması için Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün izni gerekir mi, gerekmez mi? Bunlar teknik meseleler ve ilgi alanımız dışında... Bizi, şimdilik, meslektaşların habere bakışı, haberden ne anladıkları ilgilendiriyor. İlk günkü haberiyle Büyükanıt'ı harcayan bir büyük gazetemizin muhabiri, dün çeşitli kişilerle temas kurmuş ve hadiseyi özetleyen bir haber yapmış... Haberin diline ve muhabirin defans çabasına özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. İşte, "bir haber nasıl olmaz"a örnek teşkil edebilecek güzellikte bir haber: "Olaya ilk anda Susurluk damgasını vurmak yargıya müdahale değil mi? Türk bayraklarını indirenlerin, güvenlik güçlerine saldıranların bu hareketlerinde kanun dışılık yok mu? Bu konularda hassasiyet göstermeyecek miyiz? Şimdiye kadar bu soruların üzerinde duran olmadı. Bu sözler savcının bakışına göre, bir suç duyurusu sayılmıyor mu acaba? Savcının iddianamesinde bu hayati sorulara yanıtı ne oldu? Savcı olaya ilk anda Susurluk damgasını vuranların da yargıya müdahale ettiğine karar verdi mi? Ya Türk bayraklarını indirenler? Askeri lojmanlara saldıranlar?" Muhabir, gördüğünüz gibi, haberini yazmıyor, savcıyla cedelleşmeyi tercih ediyor. Şimdi gel de, "Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz" diyen şişman ama mutlu genel yayın yönetmenine hak verme...
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |