|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 7 MART 2006 SALI | ||
|
|
6 Mart 1920 Ömer Seyfettin'in öldüğü gün. Benim kuşağım onuru, "Pembe İncili Kaftan"dan öğrenmiştir. Şimdi Kurtlar Vadisi ile gerçeğin rövanşını bir film karesi ile aldığını düşünen gençler, Pembe İncili Kaftan'ı bilir mi? Ömer Seyfettin'i çocuk yazarı olarak okutan öğretmenler (MEB) olduğu sürece, Pembe İncili Kaftan, zihinde muhafaza edilen ve geçmiş ile geleceği birbirine bağlayan halka olamayacaktır. Oysa iktidara boyun eğmeyişin hikayesi her yaşta yeniden anlatılması gerekendir. Sanat ve bilim hür düşünceden doğar. Hür düşüncenin kale muhafızı iktidara boyun eğmeyen yürektir. İsmet Özel, Sefa Kaplan ile yaptığı söyleşide "Bu millet Ömer Seyfettin'in kıymetini bilmedi ama İsmet Özel'in kıymetini bildi" diyor. Hakikaten Ömer Seyfettin'in kıymeti bilinmemiştir. Her vesile ile Çehov'un adının anılışına karşılık Ömer Seyfettin unutulmuştur. Oysa külliyatını dört yayınevi basıyor. Onlarca yayınevinde çeşitli kitaplarını bulmak mümkün. O halde ne demeye çalışıyorum? Ömer Seyfettin "klişe okumaların" dışında okunamıyor. Daha da acısı adı Gülten Dayıoğlu, Kemalettin Tuğcu ile bir arada anılacak bir çocuk yazarı olarak görülmesi. Evet çocukların okuyacağı kitapları vardır. Ama Ömer Seyfettin esas gençlik yıllarında okunacak bir yazardır. Yanlış zamanda karşılaşılan Bomba ya da Beyaz Lale, Ömer Seyfettin'i zihinlerde "şiddetin yazarı" kodlamaya yarar ancak. Hafta sonu Gönen Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu Ömer Seyfettin Kültür Sanat Haftası'na katıldım. Şehirlerin sahipleri vardır. Ben her şehri bir insandan tanıdım. Gönen öncelikle benim için Gönenli Mehmet Efendi idi. Ne çok hikayesini dinlemiştim çocukluğumda. Komşumuz Müzeyyen Teyze, bir sıkıntısı olduğunda bir konuda çaresiz ve kararsız kaldığında, ne yapar eder Gönenli Mehmet Efendi'nin vaz edeceği camiye ulaşırdı. Vazı dinlerken, cümlelerden bir cümleyi kendi müşkilatına çözüm olarak idrak eder, eve mutmain dönerdi. Gönen'i zihnimde unutulmaz kılan ikinci sebep Ömer Seyfettin'in And hikayesi. "Ben Gönen'de doğdum" diye başlar. Bu iki duygu ile gittim Gönen'e. Her şey güzeldi. Öğrenciler Balıkesir ve Çanakkale'den otobüslerle alınmış vaktinde programa yetiştirilmişti. Ama program neredeydi!!!? Yıldız Otel'in lobisinde. Bu yıl 17.'si düzenlenen Ömer Seyfettin Kültür Sanat Haftası için önce Yıldız Otel'in mavi salonu ayarlanmış fakat, bir ayakkabı firmasının bayiler toplantısı söz konusu olunca öncelik hakkını "elbette" hikayeler değil "ayakkabılar" kazanmıştı. Bendenizin katıldığı sabah oturumunda yazarlar kendilerini tanıtacaklardı. Şimdiye kadar hiç kendimi tanıtamadım. İnsan kendini kelimeler eşliğinde tanıtabilir mi? "Şunu yaptım. Bunu yaptım." Ben utanırım.Soran olursa anlatmaya çalışırım. Merak ediliyorsa sorulur diye düşünürüm. Yine öyle oldu. Kimseler hiçbir şeyi merak etmiyordu. Gençlerin soruları yok. Çünkü merakları yok. Ama o edebiyat öğrencilerinin karşısına mesela Seda Sayan ya da bir dizi film kahramanı gelmiş olsaydı?.. Ne çok soru sorarlardı. Biz beğenmekten korkan bir milletiz. Onun için sevdiklerimizden daha çok sevmediklerimize/sevmediğimizi zannettiklerimize değer veriyoruz. Son üç ay boyunca katıldığım uluslararası sempozyumlar da dahil olmak üzere Türkiye'deki entelektüel hayatın sabah ekranı gibi olması karşısında dehşete düştüm. (Haber programları bile sabah ekranına dönüştü.) Akademisyenlerin itici gücü "raiting", rol modelleri şovmenler. Salonu ne kadar çok güldürürseniz o kadar başarılısınız. Hal ve vaziyet böyle olunca, düzenlenmiş olan panel ya da sempozyumdaki temaya uygun konuşmanız ve hazırlanmanız gerekmiyor. Konu her neyse "Türkiye'de bu yok" diye bir cümle kurduktan sonra salonu fethetmeniz yeterli. İşgal edilmiş bilinçlerin kahkaha ile fethi. Mesela panelin konusu "Genç Kalemler ve Türk Öykücülüğü" mü? Ömer Seyfettin gibi hikayecilerin yetişmemiş olduğundan bahsettikten sonra günümüz hikayesinin kendini okutmayan bir zevksizlik içinde olduğunu, esasında günümüz hikayeciliğinin var olmadığını söyleyerek, hem eleştirinizi dile getiriyor, hem de bu eleştiriyi dile getirmek için yorulmamış oluyorsunuz. Çünkü var dediğiniz anda çalışmanız, o var olanı belli kavramlar ile analiz etmeniz, bugünü dün ile mukayese etmeniz gerekiyor. Bunu yapmak için onlarca kitap okumak gerekiyor. Bu kadar çalışmaya ne gerek var!!! Üstelik bunca zahmet çekerek kitabını nazara vereceğiniz yazar belki de hiç sevmeyeceğiniz bir yazar. Öyleyse "en iyi edebiyatçı ölmüş edebiyatçı" ilkesinin koruyuculuğuna sığınmaktan âlâ bir yol yok. Her yıl tekrar edilecek "Ömer Seyfettin'den başka hikayeci yok" söylemi, hem edebiyat öğrencilerine zarar verir hem Ömer Seyfettin'e. Bilinsin istedim. Her şey rağmen Gönen Belediyesi'nin Ömer Seyfettin'e sahip çıkma çabası her türlü takdirin üstünde.
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |