|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 7 MART 2006 SALI | ||
|
|
Yıllardır Türkiye'de bütün '30 Ağustoslar' neredeyse bir milat olarak algılanır, 30 Ağustos'a aylar kala 'kritik gün' analizleri yapılır. Doğrusu niçin böyle yapılır, bugüne kadar bu konuda hiçbir şekilde somut cevaplar da ortaya çıkmamıştır. Normal demokratik ülkelerde, yönetim tamamen "siyasi otorite"de olduğu için, Genelkurmay Başkanlığı değişimi, aynen bürokrasinin tepesindeki herhangi bir 'bürokrat değişimi' gibi doğal bir süreç olarak algılanır, ama bizim ülkemizde işler böyle olmaz. Türkiye de demokratik bir ülke olduğu halde, nedense bir Genelkurmay Başkanı'nın değişimi hep 'kritik günler' algılaması içinde değerlendirilir. Aynı şekilde, cumhurbaşkanlığı seçimi de Türkiye için bir "kritik gün" anlamı ifade etmekte ve toplum "kriz beklentisi"ne sokulmaktadır. Demokratik dünya ile karşılaştırdığımızda, Türkiye'deki bu anlayışın "demokratik gelenek"le bağdaştığını söylemek oldukça zor. Kuşkusuz bu geleneğin, Türkiye'nin devlet yapısında "statükocu kökleri" var. Şimdi toplumun siyasetle irtibatlı bütün katlarında, medyada ve bizzat siyasi çevrelerde, önümüzdeki 1.5 yıl içinde 'kritik günler'in yaşanacağı gibi bir kanaat hakim. Doğrusu bu konuda bir takım "işaretler" de yok değil. Şimdi, özellikle Büyükanıt Paşa'nın ismi bağlamında dün Ankara'da esen rüzgarlara baktığımızda, doğrusu Türkiye'ye ilişkin umutsuzluğa kapılmamak mümkün değil. Ne hikmetse, kelimenin tam anlamıyla "Şark usulü" bir senaryo hazırlanıyor ve zaten 'hassas dengeler' üzerinde seyreden 'sivil-asker' ilişkilerinin ayarı bozulmaya çalışılıyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı hedefe oturtan manşetler atılıyor. Doğrusu Paşa'ya yönelik bu manşetlerin neden atıldığını anlamak mümkün değil. Muhtemeldir ki, böyle bir girişim daha çok AK Parti iktidarını zor durumda bırakmak üzere başlatılmıştır. Maalesef, "sivil-asker" arasındaki hassas denge genel olarak bütün dönemlerde medya aracılığı ile zedelenmiştir. Mesela, 28 Şubat'ı tetikleyen kurumların başında yine medya vardır. Zaman zaman, bu dengenin bozulmasında elbette siyasi iktidarların da hataları olmuştur. Ancak AK Parti hükümetinin, belki de iktidara geldiği günden bu yana en hassas olduğu konuların başında "sivil-asker" dengesi gelmektedir. Özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan, AB'ye uyum çerçevesinde demokratik adımların atıldığı en yoğun dönemlerde bile, askerin hassasiyetlerini hep ön planda tutmuştur. Bu çerçevede, CHP lideri Deniz Baykal'ın biraz da 'siyasi adap' dışına çıkarak, "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne müdahale edilmek isteniyor" şeklindeki açıklamasını da talihsizlik olarak değerlendirmek gerekiyor. Demokratik toplumlarda, herhangi bir siyasi parti lideri siyaseti hedef alan böylesine kışkırtıcı bir açıklama yapabilir mi? Asla... Ama Türkiye'de yapar. Çünkü, bu ülkede siyaset kurumu da, medya da mantalite olarak "statükocu" bir zihniyete ayarlı olarak görev ifa etmektedir.
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |