|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 7 MART 2006 SALI | ||
|
|
Bir 8 Mart'ı daha idrak edeceğiz. İdrak edeceğiz diyorum, çünkü fonksiyonlarından söylemlerine dek hepsi birbirine benzeyen kadın derneklerinin, mevcut ideolojinin taşıyıcısı olan ve kendini "öteki" saydığı gerici, yobaz, eğitimsiz ve bakımsız kadın modellerden farklı olması üzerinden tanımlayan "kadın" eliyle sloganlaştı Türkiye'de 8 Mart. Kendini bu farklılık üzerinden konumlandıran kadınların çiçekli, broşürlü gösterişli kutlamaları sayesinde, kadın farklılıklarının ayrıştırıcısı olarak işlev gören, simgesel ve rutin bir görev ifası olarak neredeyse bir kutsal gün mesabesine geldi dayandı. Öncelikle şunu söylemek lazım: Feministler tarafından dillendirilen "Kadına özgürlük" söyleminin içeriği, ideolojik bir çağdaşlık hareket noktası alınarak bunun üzerinden argüman geliştirildiği için, ilgi alanına girmenin dominant kriteri ya da en azından ortak paydası "kadınlık" olması gereken bu harekete, şüpheyle yaklaşmayı zaruri kılıyor ne yazık ki... İvmesini cinslerarası çatışmadan alan ve "Amazon" metaforu üzerinden dillendirilen, marjinal sayılabilecek bir kısım feministlerin hak talepleri bile, "birleştirici" tarafından meseleye bakıldığında daha kabul edilebilir, daha pozitif bir yaklaşım gibi duruyor bile denebilir. İlerlemeciliğin, aydınlığın ve çağdaşlığın kıyafet üzerinden, santim hesabıyla ölçüldüğü, başörtüsünün bu hesaba göre bir fazlalık olduğu için reddedildiği bu ideolojinin neferleri olarak, "kadınları özgürleştirmek" amacıyla yola çıkan, ama onların bir kısmının açık, bakımlı, şık gerek-şartlarını haiz olmadığı, daha da ötesi, erkeklerin zoruyla örtünen ayaklı birer gericilik göstergeleri oldukları için kamusal alanın dışına itilmesini alkışlarken, erkeklerden daha önde duruyor kadınlar. Hepsinin Kadınlar Günü'nü kutlarız elbette, ancak kadın meselesi bu derece simgesel ve siyasi-kültürel elit perspektifi düzeyinde ele alınmaya devam edilirse, hedef kitleye ulaşamamak başta olmak üzere, kadın hareketinin alanı ve işlevselliği hususunda çeşitli sorunların baş göstermeye devam da edeceği açık gibi görünüyor buradan. Kadının özellikle metropol hayatında sistemle ve -şiddet, seksist politikalar dışında- varolan çeşitli haksızlıklarla hiçbir sorunu olmayan birer aksesuara dönüştürülmesini atlamak gibi bir tehlike barındırabilir örneğin bu bakış. Hareketin, sadece üst-orta sınıfa mensup, çalışan, eğitimli metropol kadınıyla sınırlı kalması gibi bir handikap doğurabilir. Talep edilen özgürlüğün alanı alışveriş özgürlüğüne gelip tıkanabilir. Kadınların daha güçlü konuma gelmesi, mağduriyetlerinin azaltılması konusunda reformlara mutlaka ihtiyaç var. Çünkü kadınların çoğu, gerçekten sömürülüyor. Şehirlerin kenarlarında hayatın yükünü omuzlayarak varolma savaşı veren, neredeyse sıfır gelirle işleri yoluna koyma becerisi geliştiren, sırtında çocuğu, kafasında aile bütçesine katkı sağlama arzularıyla giderek ezilen, ezildikçe dili tutulan kadınlar bunlar. Onların, dört duvar arasına sıkışmış kamusal alanını genişletmek için, iştahla "kurtarıcılık" rolüne soyunanlar, bu ve benzeri sıkıntılarla boğuşan kadınların öncelikle sesini duymak gerektiğini bilmeli. Kadınları kurtarırken, kültürel şartları, sosyal normları, o kadınların içinde yeralması gereken aile kurumunu es geçmeden, şimdiye dek dillendirilen taleplere bir kez daha bakmalı herhalde. Kadınlar Günü'nde hemcinslere yüklenmek anlamına gelse de, buradan görünen bu.
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |