T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Geçiniz oksidentalizmi, kendiniz/e geliniz

Ayşe Hür'ün Radikal'deki oksidentalizm eleştirisi yazısında dile getirdiği görüşleri tartışmaya devam ediyoruz.

Oryantalizm, Batılıların bir öteki (hayâlet) icat ederek, önce kendi kimliklerini tahkîm etmeleri, sonra da dünya üzerinde, özellikle de İslâm dünyası üzerinde bir tahakküm üretmeleri çabasıydı.

Müslümanların böylesi bir şeyi yapmalarını beklemek imkânsız; tarihsel tecrübe de Müslümanların böyle bir şeyi yapmadıklarını, bu kadar primitifleşmediklerini gösteriyor zaten. Eğer öyle olmuş olsaydı, oryantalizmi ve en örtük, en ayartıcı, baştan çıkarıcı, hiperreel ve şiddet yüklü formu olan medyatik oryantalizm gibi hastalıkları Müslümanlar icat ederlerdi.

Oksidentalizm, tıpkı oryantalizm gibi Batı'da icat edilmiş bir kavram. Bazı yazarlar tıpkı oryantalizm gibi bir oksidentalizm geliştirilmesini öneriyorlar. Ayşe Hür, "İslâmî sol" diye bilinen, Arap dünyasındaki "kültürel miras" hareketinin öncü düşünürlerinden Hasan Hanefî'den yola çıkarak İslâm dünyasında sanki bir oksidentalizm "hareket"i varmış gibi bir imada bulunuyor. Oysa böyle bir şey yok.

Hasan Hanefî, Muhammed Cabirî gibi "İslâmî sol"un temsilcilerinin ürettikleri "kültürel miras" hareketi, alkışlanası yanlarına rağmen, esas itibariyle problemli bir hareket. Bu hareketin problemi, oksidentalizm önerirken aslında oryantalizm yapmasıdır.

Bu kaçınılmaz bir şeydir; çünkü biz ne kadar oksidentalizm önerisi veya oksidentalizm eleştirisi yapmaya çalışırsak çalışalım, tarihe özne olarak müdahale edebilecek kadar çağı da, kendimizi de tanıyamadığımız, kendimiz olamadığımız ve bizzat kendimiz(e) gelemediğimiz, sadece Batılıların yaptıkları ama aslâ fark edemediğimiz bir tarihte oraya buraya sürüklendiğimiz, yani ne orada ne burada sadece iki arada bir derede arafta olduğumuz için, hep "oryantalizm oynarız".

Nitekim, oksidentalizm öneren Hanefi de oryantalizm yapıyor; ama yine de düzeyli bir oryantalizm bu. Oksidentalizm eleştirisi yapan Ayşe Hür de oryantalizm yapıyor; ancak -özür dilerim ama- sığ bir oryantalizm çıkarıyor ortaya.

Hanefi'nin, oksidentalizm önerirken yaptığı oryantalizm, bize aydınlanma aklı'nı eksene alarak ve oradan kalkarak bütün bir İslâm düşüncesini silbaştan yeniden kurmayı öneriyor. Ki bu, Batılıları özneleştiren, bizi ise nesneleştiren bir şeydir. Batı, üreten; bizse Batı'nın ürettiği şeyi bütün bir İslâm düşünce geleneğine giydirerek burada yeniden-üreten, dolayısıyla tüketen konumuna geçmiş oluyoruz. Sonuçta, ortaya çıkacak çaba, İslâm düşünce geleneğini, yeni yataklar, yeni hayat kaynakları açacak şekilde yeniden üretmekle, yenilemekle, hayatiyet kazandırmakla sonuçlanacak bir çaba değil; aksine, büsbütün Batılı gözlüklerle (aydınlanmacı akıl üzerinden) tersyüz etmekle sonuçlanacak "boşuna" bir çabadır.

Ayşe Hür'ün oksidentalizm eleştirisi ise çok daha yüzeysel bir oryantalizm biçimi sunuyor: Müslümanların söylediklerinden çok, Batı'da İslâm'ı terörle özdeşleştirme kaygısıyla "icat edilen söylemler" dolayımında müslümanların söylemeleri ve eylemeleri istenen şeyler üzerinden tipik neo-liberal ve postmodern relativizmi yeniden-üretiyor. Müslümanlar, Müslüman olmak yetmiyormuş gibi, ille de Radikal İslâmcı olacak; Müslümanları bin Ladin, M. Atta gibi neye hizmet ettikleri, kimler tarafından ne tür projelerde aparat olarak kullanıldıkları artık kesinlemiş tipler temsil edecek! Yok böyle bir şey!

Bir de Seyyid Kutup'la ilgili olarak söyledikleri tastamam ABD'nin "terör icatçısı teorisyenleri"nin veya -Baudrillard'ın kışkırtmasıyla- "teröristyenler"inin söylediklerinin tekrarından başka bir şey değil. Seyyid Kutup'u Müslüman Kardeşlerin kurucusu yapması da işin cabası.

Ayşe Hür'ün öne sürdüğü gibi Batıyı eleştirmenin ille de Batı düşmanlığı olarak algılanması gerekmiyor ki! İkincisi de, bazı Müslüman yazarların Batı eleştirilerinin Batılıların Doğu eleştirilerinden ve tasvirlerinden daha acımasız olduğunu söyleyebilmek, tarih boyunca da, bugün de düşmanlığı ve saldırganlığı üretenlerin, bugün Batı-dışındaki dünyaya ama özellikle de İslâm dünyasına kan kusturanların Batılılar olduğu gerçeğini göz ardı etmek acımasızlığına düşmek anlamına gelir. Ne kadar aksini söylersek söyleyelim, bu mantık bunu gerektirir.

Gündem değişmezse, bu tartışmayı sürdüreceğim.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi