T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Quo vadis Türkiye?

Hareketli günler yaşıyoruz. Saray içi krizlerle, Kürt sorunu merkezli siyaset stratejilerinin ayyuka çıkmasıyla, milliyetçiliklerin tokuşmasıyla kuşatıldık.

Krizlerin içinden ülkeye bakmak insanı bunaltır.

Ama temel olan esası kaçırmamaktır.

Türkiye'ye ister uzak açıyla bakın, ister bu ülkeyi içeriden izleyin; şu gerçek değişmez:

Türkiye son dönemlerde en hızlı değişen ülkelerden biridir. Ancak aynı Türkiye yerleşik sistemin değişime gösterdiği direncin en ustalıklı, en katı şekilde örgütlendiği diyarlardan da biridir...

Dolayısıyla günümüz Türkiye'sini anlamak ne sadece değişim tablosuna bakarak mümkündür, ne de sadece değişime direnç etrafında ortaya çıkan baskılara, vahim siyasi olaylara, hak ihlallerine bakarak...

Kanımız odur ki, Türkiye hızla açık toplum olma yolunda ilerlemektedir.

Bu ilerleyişin iki itici gücü vardır.

İlk itici güç, AB, globalleşme gibi dış dinamiklerin Türkiye'yi, özellikle Türk devletini değişime mecbur kılmasıdır.

İkinci itici güç ise, bu değişimin meşruiyeti, istikameti ve derinliğinin iç dinamikler tarafından, yani Türkiye toplumu tarafından sağlanmasıdır.

Nitekim son dönemlerde değişim hattına direnç kazıklarının çakılmasıyla ortaya çıkan her kriz, sonuç olarak değişimcilerin zaferiyle sonuçlanmakta, her tartışma siyasi tabuları sarsmakta, ifade özgürlüğüne yönelik her dava yasakçılığın anlamsızlığını ortaya koyarak sona ermektedir.

Ermeni Soykırımı tartışmaları, sistem üzerindeki askeri vesayete yönelik eleştiriler, tesettür meselesine, Kürt sorununa yönelik talepler bu sürecin temel taşlarını oluşturmaktadır.

Bu çerçevede Türkiye toplumu hem kendisine hem devletine hem tarihine hem sosyal dokusuna yönelik yüzleşmeler ve karşılaşmalar yaşamaktadır.

Malum, her karşılaşma ve yüzleşme iç içe girmiş iki farklı güzergah içerir: Çatışma ve değişme...

Türkiye her iki güzargâhla da tanışmıştır.

Yüzleşme sıkca çatışmaları beslemekte, milliyetçilik körüklenmekte, resmi devlet politikaları sokaktaki gerginlikten destek almaya çalışmaktadır.

Bunun yanında aynı yüzleşme iç sorgulamaları derinleştirmekte, demokrasiden demokratlığa giden kapıları zorlamakta, en önemlisi Türkiye toplumunu siyasi tutum ve kimlikle ilişki açısından heterojen, yani farklılaşmış hale getirmektedir.

Demokratik yapılanmanın olmazsa olmaz koşulu olan bu farklılaşma süreci, milliyetçi dalga, direnç hareketleri karşısında edilgin bir görüntü verse de, gerçek tersidir.

Türkiye'yi orta ve uzun vadede şekillendirecek olan, bu değişim ve farklılaşma sürecidir. Bu süreç kıtalar arası plakaların sürtünmesiyle doğan bir gerilim biriktirme sürecine benzer, zamanı geldiğinde geri dönüşsüz bir kırılmaya yol açar...

Bu gerilim arttıkça karşı önlemlerin, direnç çabalarının artması da kaçınılmazdır...

Nitekim öyle oluyor.

Türkiye'de bu direnç yargının siyasallaştırılma çabalarından tutun, devlet içi yeni çetelerin oluşumuna, sivil toplum örgütü görüntüsü altında provaktör grupların ortalığı kaplamasına kadar uzanmaktadır.

Benzer bir şekilde asker içinde bir grubun ordunun yitirdiği imkanları, örneğin MGK'nin icracı yetkilerini geri almaya çabalaması, jandarma güçlerinin sivil emniyet teşkilatının alanına girerek onun yerini almaya çalışması, Güneydoğu'da cinayetlere varan kışkırtma gayretleri bu direncin parçalarıdır.

Bu sorunları yaşayanlar, sonuçlarına maruz kalanlar açısından hayat elbet kolay değil...

Bununla birlikte unutmamak gerekir ki, her direniş adımının, her gayr-i meşru faaliyetin ortaya çıkışı, bunların temizlenmesine yönelik bir mekanizmayı da harekete geçirmektedir.

Ama şunu bilmek gerek:

Zor dönem şimdi başlıyor. Genelkurmay Başkanlığı'nda görev değişimi, cumhurbaşkanlığı seçimleri, ardından genel seçimler saray içi kavgaların, psikolojik harekât girişimlerinin, direnç eylemlerinin artmasına yol açacaktır...

Bu dönemi atlatabilecek bir Türkiye'nin 2007'den itibaren daha farklı, daha şeffaf bir değişim sayfası açacağına şüphe yoktur.

Yeter ki vahim yol kazaları olmasın. Yeter ki dış girdiler, uluslararası konjonktür, dış talepler dengeleri altüst etmesin...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi