|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 15 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Önce şu satırları bir okuyun, bitirdiğinizde diyeceklerim var: "(Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök), bir gazetecinin, 'Askerden daha sert bir açıklama ya da bir muhtıra beklentisi vardı, olmadı' hatırlatması üzerine, elini yumruk yaparak 'Yaptık ya. Türkiye birinci sınıf bir devlet. Pata küte illa vuracak mıyız? Masaya yumrukla değil beynimizle, aklımızla vururuz. Işığımızı koyarız' cevabını verdi." 'Bir gazeteci', Genelkurmay Başkanı unvanını taşıyan bir askere, "Neden muhtıra vermediniz?" sorusunu yöneltiyor. 'Şemdinli İddianamesi' sonrasında öyle bir beklenti varmış; "Olmadı" demesinden üzüldüğünü anlıyoruz o 'bir gazeteci'nin... Org. Özkök'ün "Türkiye birinci sınıf bir devlet" cevabını aynen aktarması, 'bir gazeteci' kimlikli kişinin, o cümleden kendisine târiz çıkarmadığını düşündürüyor. Oysa, cevabın o bölümü, asker-sivil çatışması bekleyen, muhtıralar ve darbeler peşinde koşan tiplere ordunun en tepesinden anlamlı bir tokat... 'Birinci sınıf' ülkelerde asker-sivil ilişkileri farklı bir zemine oturur. Türkiye 'birinci sınıf' bir ülke olduğu için muhtıralar ve darbeler dönemi de kapanmış bulunuyor... Yazının girişinde alıntıladığım soru-cevap, 'Şemdinli İddianamesi' konusu gündemi belirlemeye başladığı ilk günden itibaren gazetelerde çıkan haber ve yorumlara farklı bir açıdan bakmamıza yarıyor. Soruyu yönelten, belli ki, yalnız kendisini temsil etmiyor. Org. Özkök gibi gönlünün demokrasiden yana olduğunu her fırsatta belli etmiş bir komutandan 'muhtıra' beklediğini açık eden o tip, Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturduğunda Org Büyükanıt'tan ne bekleyecek acaba? Türkiye'nin sorunu askerler değil. Geçmişte ülkenin başına mâceralar açmış askerî müdahalelerde lider konumundaki askerlerin sonradan kaleme aldıkları anılardan da biliyoruz; siyasî sisteme ara verilmesini askerlerden talep edenler hep sivillerdi. Askerlerin hassas olduğu noktaları kaşıyan, onları siyasî iktidara karşı tahrik eden bir takım tipler... Kenan Evren, önceleri "Daha ne duruyorsunuz?" diye kendisini kışkırtan, darbeden sonra "Türk milletine onurunu iade ettiniz" diye alkışlayan bazı tipler daha sonra eleştirmeye başladığında duyduğu şaşkınlığı her fırsatta anlatır. O tipler hâlâ işbaşında ve yüz verildiğinde aynı habasetlerini icra etmek üzere alesta bekliyorlar... Dün o göz açıcı mükâlemeyi okuduğumuz gazetelerden birinin ekonomi sayfasında karşımıza çıkan şu başlıklara bir göz atar mısınız: "Türkiye OECD'nin en ucuz 6. ülkesi. / Sanayi üretimi 2005'te yüzde 5.3 arttı. / Hazine 4 milyar YTL borçlandı. / Shell Türkiye'ye yatırım yapacak." En önemli haber ise, gazeteyi de yayımlayan sermaye grubuyla ilgili: Doğan Grubu, sahip olduğu Petrol Ofisi'nin (PO) yüzde 34 hissesini 1 milyar 54 milyon dolara satmak üzere Avusturya merkezli OMV şirketiyle anlaşmış. Aynı Doğan Grubu, yalnızca beş ay önce, PO'nun yüzde 44 hissesini İş Bankası'ndan 616 milyon dolara satın almıştı. Beş ayda bir mislinden fazla kâr, nerede görülmüş? Bu patronlar bizden ne istiyorlar gerçekten? Hükümetin sağladığı siyasî istikrar onların ceplerini biraz daha şişkin hale getiriyor... Her tuttukları altın oluyor... Kapanın elinde kalacak şirket ve bankalarının değeri kısa sürede dört-beş katına çıkıyor... Buna rağmen, gözleri, ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyecek mâceralarda; 'muhtıra' istiyor, muhtemelen daha kötüsünü bekliyorlar... Neden, neden, neden? Sorunun cevabını ben biliyorum elbette, ama Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'ün önceki akşam söyleştiği gruba 'itidal' tavsiyesini kendim için de geçerli sayıyorum ve dilimi tutuyorum.
|
![]()
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |