T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Tuhaf haberler

Haftasonu Bilgi Üniversitesi salonlarında toplanan "Kürt Konferansı"nda Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu da konuşmacıydı. 85'ten beri Diyarbakır'da avukatlık yaptığını söyleyen Tanrıkulu, konuşmasında "Kürt sorunu"nun çözümüne ilişkin epeyce karamsar bir gözlemini aktardı: Bölgedeki genç nüfusun ruh hali özel bir ilgi ve dikkat gerektiriyordu, çünkü bu genç nüfusun gelişmeleri değerlendirirken seçtiği "dil" giderek farklılaşmakta ve gençlerin önceki kuşaklarlarla iletişimini hızla kopmaktaydı.

Konferansın ikinci gününde Zaman'dan Nuriye Akman'ın Tanrıkulu ile yaptığı röportajı da okudum. Röportajın büyük bölümü "Şemdinli olayları"nın değerlendirilmesine ayrılmıştı. Tanrıkulu'nun açılan davanın seyrine ilişkin olarak "dezenformasyon" tehlikesine dikkat çekmesini de önemli buldum. İddianamede Büyükanıt'ın adının bir biçimde geçmesi ve bunun doğurduğu rahatsızlık davanın seyrinde ortaya "dezenformasyon" olarak nitelenebilecek bir takım girişimleri-gelişmeleri ortaya çıkarabilirdi.

Bakalım göreceğiz; dileğimiz -tabii ki- Tanrıkulu'nun bu konudaki kötümserliğinin de haklı çıkmaması ve davanın olması gerektiği gibi bir seyir izlemesi. Ancak dün (14 Mart) birçok gazetenin baş sayfalarını süsleyen bir haberle karşılaşınca -başka kuvvetler ne yapar bilmiyorum ama- dördüncü kuvvetin dileğimizi bir kez daha boş çıkarabiliceği izlenimine ve endişesine kapıldım. Hatırlayın bu haberi: Gazetecinin biri Genelkurmay Başkanı'na (iddianamede Büyükanıt'ın adının geçmesi karşısında) "Neden sert bir açıklama yapmadınız?"(!) diye soruyor ve Özkök'ün "İlla masaya yumruk mu vuralım?" şeklindeki cevabı son hızla gazetelerin baş sayfalarına yükseliyor... Siz söyleyin şimdi: Bu soru "normal" bir gazeteci sorusu mudur, yoksa hepten "anormal" midir? Ne yaparsınız, memleketin merkez medyası böyle bir şey; illâki birilerine masaya yumruk attıracak. Eğer yumruk atılmamışsa, hiç değilse "efekt"ini yaratmaya çabalayacak!

Bakın, bu çerçevede size bir haberim daha var: Karşılaşanlar mutlaka vardır aranızda. Hürriyet gazetesi geçen pazar günkü sayısının baş sayfasını Şemdinli'deki patlama sonrası iki PKK'lı arasında gerçekleştiği söylenen telefon konuşması kayıtlarının yayınına ayırdı. Gazetenin ifadesiyle, "Şemdinli bilmecesini çözecek telefon kayıtları gün ışığına" çıkmıştı. "31 klasörlük Şemdinli dosyasında" yer alan bu kayıtlarda iki PKK'lının kitapevinin bombalanmasından hemen sonra "linç" girişiminde bulunulması yönünde nasıl talimat alıp talimat verdikleri yer alıyordu. Hürriyet'in bu kayıtların hemen arkasına yerleştirdiği ikinci bir kayıtta da, 26 Ağustos'da kimliği meçhul bir kadının 29 ve 5 Kasım tarihlerinde yine Şemdinli'de gerçekleşen iki patlamayla ilgili olarak jandarmaya yaptığı bir ihbardan haberdar oluyorduk. Telefondaki kadın, bu eylemleri kitapçı Seferi Yılmaz'ın gerçekleştirdiğini bildiriyordu. Gazete bu kayıtı da "23 klasörlük Şemdinli dosyasında" yeni bir delilin "gün ışığına" çıkması olarak takdim ediyordu. (Hatırlamıyorsunuz dönüp bakın: Gazete ilk kayıttan söz ederken Şemdinli dosyası "31 klasör"ken, ikinci kayıtta "23 klasöre" inmiş. 31 mi yoksa 23 mü? Bir karar verilse artık diyorum!)

Yanlış anlaşılmasın; "PKK böyle işler yapmaz" gibi temelsiz bir iddiada bulunduğum filan yok. Benzer bir iddiayı hakkında bir şey bilmediğim Seferi Yılmaz için öne sürecek halim da yok. Ancak bu herşeyi "gün ışığına" çıkaran kayıtların sadece Hürriyet'te yer aldığını ve başka hiçbir gazetenin bu kayıtlara itibar etmediğini hatırlatırsam, anlatılanlar karşısında siz de benim gibi "Amma da habermiş!" diye şaşırmaz mısınız?

Bir iki söz de kimliği meçhul kadının Seferi Yılmaz'ı ihbar ettiği telefon kayıtlarına ilişkin edelim: Bu kayıt gerçekten harika! "İyi akşamlar" dileyerek başlayan ihbar eylemi, telefonun diğer ucunda bulunan jandarmanın bol "evet"li, "anlıyorum"lu, "Biz size nasıl ulaşacağız"lı soğuk mu soğuk cevaplarıyla karşılaşıyor ve hakkında hiçbir işlem yapılmadan son buluyor.

Tuhaf haberler doğrusu....

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi